Orhan Miroğlu açıkladı! AK Parti Kürt seçmene yönelik nasıl bir strateji geliştirecek?
AK Parti Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu, verdiği röportajda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Miroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kürt seçmenin beklentilerini analiz eden bir rapor hazırlayıp sunduğunu söyledi.
Eski Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, Habertürk’e verdiği röportajda Kürt seçmenler hakkında konuştu.
Miroğlu’nun verdiği röportaj şöyle:
“31 Mart’ta yerel seçimlere gidiyoruz. AK Parti Kürt seçmenlerin ağırlıklı olduğu bölgelerde bölgede nasıl bir strateji izleyecek? Siz Cumhurbaşkanı’na sunduğunuz raporda neler önerdiniz?
Cumhurbaşkanımız önemli bir tespitte bulunup, “Halkla aramızdaki terör duvarı çöktü” dedi. Bu duvar çökünce, duvarın bir tarafında kalan Kürtler ile diğer tarafında kalan Kürtler bir yüzleşme yaşıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da gittiğim bütün şehirlerde bunu görüyorum.
Duvarın iki tarafındaki Kürtlerden kastınız ne?
Duvarın bir tarafında; Türkiye’ye kaderini bağlamış, buradaki siyasi partilerle hep işbirliği içinde olmuş, sonrasında AK Parti’yi kendi partisi bilmiş, temel talebi bölgede çatışmanın sona ermesi, refahın yükselmesi olan ve yeni bir Anayasa sürecine dahil olmak gibi bir fikirle hareket eden ve PKK’nin kontrol edemediği kesim. Duvarın öbür tarafındaki kesim ise PKK’nin hem siyasi bakımdan hem psikolojik bakımdan hem de yerel yönetimler üzerinden kontrol ettiği bir kesimdi. Bu süreç içerisinde, 1999’dan kayyım dönemine kadar geçen 18 yılda HDP-PKK çizgisi bir bölgeyi seçim kazanarak yönetti. Bu da aynı halk kesimi içerisinde farklı iki psikolojinin yaşanmasına yol açtı. PKK’nın siyasi bakımdan yönlendirdiği kesim, duvar yıkıldıktan sonra yeni bir muhasebenin içine girdi. Ama bu muhasebe birdenbire seçimlerde AK Parti’nin oy patlaması olarak sonuç vermeyecek. Bu kadar tecrübeden geçen duvarın öbür tarafındakiler mutlaka yerel yönetim seçimlerinde bir muhasebe yapacaktır. AK Parti’nin bölgedeki adaylarını seçerken HDP’li seçmenin bu hissiyatını, onu bir hikâyeye bağlı kılan sebeplerin giderek zayıflamış olmasını siyasete tahvil etmek, bu anlamda normalleşmeyi sağlamak, iç barışı inşa etmek gibi bir vazifesi var. Bunun için, adaylarımızda yüzde yüz AK Parti’lilik aramadık. Mesela Mardin Artuklu belediye başkan adayımız, Doğru Yol Partisi’nden iki dönem belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşımız.
Neden böyle bir tercih yaptınız?
Çünkü toplumun talepleri bu tercihi yapmamızın doğru olduğunu söylüyordu. Mardin yüzde 20-25 civarında Arap seçmen, yüzde 75 civarında da Kürt seçmenin yaşadığı bir yer. Dolayısıyla biz başından beri böyle kıymetli bir ilçemizde bir melez adayımızın olmasını istiyorduk. Yani bir yanıyla Kürtlere seslenebilecek bir yanıyla da Arap seçmenizi memnun edecek bir aday arayışındaydık. Orta sınıflara da seslenebilecek adaylarımızın olmasını istedik. Van’daki adayımız Necdet Takva tam da böyle bir adayımız. 10-15 yıl Van’ın ekonomik hayatında rol oynamış, Ticaret Odası başkanlığı yapmış, hatta zaman zaman da HDP’nin periferisinde olmuş bir arkadaşımız. Ama hiçbir zaman da HDP’li olmamış. Belki geçmiş seçimlerde böyle bir tercihi de olmuş olabilir, ancak hiçbir şekilde onun profilindeki adayların önünü kesmek gibi bir tavır içerisinde olmadık. Zaten Cumhurbaşkanımız da “Adaylarımızla ilgili güvenlik soruşturması yapıyoruz” diyerek bunu ifade etti. Ama şimdi 10-11 ilde HDP’nin yüzde 50’den fazla oy aldığı bir yerden bahsediyoruz. Burada insanların şu ya da bu biçimde HDP ile ilişki kurmamış olması mümkün değil.
"HDP tabanının oyuna talibiz"
Özetle, PKK ve Kandil ile direkt ilişkisi olmayan ama HDP tabanının da sempatiyle bakacağı adaylara yöneldiğinizi söyleyebilir miyiz?
Tabii ki. Çünkü biz onların oyuna talibiz. Hakkari’de “HDP’nin 2 milyon oyuna talibiz” dedim. Referandumda Kandil ‘Hayır’ cephesine oy verilmesini istedi. CHP’den milletvekili arkadaşlarımız da gidip bölgede ‘Hayır’ kampanyalarını yürüttüler ama buna rağmen bölgede 1 milyon 70 binin üzerinde, yine metropolde 1 milyona yakın HDP oyunu aldık. Bu oy Kandil’e rağmen, HDP’nin itirazına rağmen alındı. Bu yüzden bu seçimde de o 2 milyon oyu istiyoruz.
"CHP-HDP ittifakı meşru ama sorunlu"
Bu sözünüze itirazlar oldu. “CHP çıkıp dese ki ‘HDP’lilerin oyuna talibiz’, ‘Vay! CHP terörle işbirliği yapıyor’ denir. Ama AK Parti’den biri çıkıp ‘HDP tabanının oyuna talibiz’ dediğinde hiçbir şey olmuyor” diyenler var. Bu eleştiriye ne diyorsunuz?
Benim buna itirazım var. HDP’nin oyuna da, CHP’nin oyuna da, AK Parti’nin oyuna da isteyen istediği ölçülerde talip olabilir. HDP ile işbirliği yaparak, partilerin üst düzeyinde bir araya gelerek bir strateji çerçevesinde böyle bir talebimiz olmuyor. Bu da meşru bir şeydir, ancak biz HDP’ye böyle bir teklif yapmıyoruz. HDP’yi yönetenlere, “Gelin sizinle Cumhur İttifakı’nda bir arada olalım” demiyoruz.
HDP’den CHP’ye yönelik mesajlarda bu var; “Millet İttifakı’nın bir partisi olmak istiyoruz” diyorlar. Deneyimli bir politikacıları geçenlerde bunu söyledi: “Biz CHP’ye sürekli elimizi uzatıyoruz ama CHP elimizi tutmuyor” dedi. Yani burada partiler arasındaki resmi görüşmeler ve bu resmi görüşmelerin sonucunda ilan edilecek bir ittifaktan bahsediliyor. Biz böyle bir şey yapmıyoruz; biz, Türkiye’nin siyasi şartlarında HDP’ye oy vermiş seçmenlerimizin demokrasi, refahtan yararlanma , metropolde entegrasyon gibi talepleri konusunda adres olduğumuzu söylüyoruz. “Bize oy vermeniz için eş başkanlarınızın karar vermesi gerekmiyor, bu anlayışımızla sizin de oyunuza talibiz” diyoruz. Bu ikisi farklı şey. HDP ile ittifak ayrı bir şey.
HDP ile CHP’nin partiler düzeyinde ilişki kurması meşru mudur?
Tabii ki meşrudur.
Peki, neden o zaman AK Parti sürekli CHP’yi, “Terörle işbirliği yapıyor” diye suçluyor?
Meşrudur ama sorunludur. Meşru olan her şey sorunsuz anlamına gelmiyor. Sorunludur, çünkü çok iyi biliyoruz ki HDP, bugün kendisine ait bir parti değil. PKK’den özgürleşmiş, PKK’ye rağmen karar alabilen, PKK’ye rağmen seçimlerde tavır koyabilen bir parti olmaktan uzak. Bizim meselemiz HDP’yi yönetenler meselesi değildir. HDP’ye oy veren yurttaşlarımızın dünyasında yeni fikirler olsun, bir değişim benimsensin istiyoruz. Ama bu meşruiyet meselesi kendi içinde, HDP ile PKK arasındaki kadim ilişkiden dolayı ciddi sorunlar barındırıyor. Dolayısıyla, HDP’lilere kalsa hemen yarın CHP ile ittifak yapılacak. Ama CHP tabanı, HDP’nin sırtında taşıdığı PKK yükü nedeniyle bunu taşımaya hazır değil. Bugün diyelim ki bu iş tatlı sonla bitti ve PKK Türkiye’yi terk etti; HDP bağımsız bir Kürt partisi olarak yoluna devam etti. O zaman CHP ile merkezi düzeyde birtakım görüşmeler de yapabilirler.
PKK’nın Türkiye’den çekilme ihtimali var mı?
Kısa sürede böyle bir ihtimal mümkün görünmüyor, çünkü bu örgüt kendi kararlarını kendi alabilen bir örgüt olmaktan çıktı. Başkalarının yönettiği bir örgüt durumunda; İranlıların, Amerikalıların, Rusların fikirleri bu örgütte önemlidir. Dolayısıyla, CHP ve HDP arasındaki ilişkide, HDP Anayasa’nın güvencesi altında kurulmuş bir parti olduğu için ve bugün Meclis’te de grupla temsil edildiği için tabii ki meşruiyet sorunu görmüyoruz. Ama bunun siyasi sorunlar barındırdığını söylüyoruz ve o siyasi sorunların temel sebebi de HDP’nin PKK’den bağımsız bir politikasının olmamasıdır.
Orhan Miroğlu HDP’li politikacıların tutuklu yargılanıyor olmasına nasıl bakıyor?
Değil AK Parti, ne devlet ne de normal seyrinde yoluna devam eden bir demokrasi, silahlı bir güçle Anayasa’nın güvencesi altında kurulmuş bir partinin ilişkilerini tolere edemez. Tolere ettiği dönemlerde bu hukuk sorunları yaşanmıyordu, çünkü herkes görmezlikten geliyordu. Tıpkı Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanındaki gibi; ortada bir suç var, bir adamcağız öldürülecek, herkes biliyor ama kimse müdahale etmiyor. HDP ve PKK arasındaki ilişki de böylesi sancılı bir ilişki. Ama “Bir gün barış olacak”, “Bir gün bu örgüt Türkiye’yi terk edecek”, “Bu örgütün lideri bir gün ‘Çıkın gidin’ diyecek umuduyla Türkiye’nin liberalleri, solcuları, hatta muhafazakârlarının önemli bir kısmı, HDP ve PKK arasındaki bu ilişkiyi görmezden geldiler. Ama Türkiye demokrasisi ve Türkiye’nin şu an uluslararası yükleri, Suriye’deki varlığı, yeni yüzyılda önüne koyduğu hedefler artık PKK şiddetiyle HDP arasındaki ilişkiyi tolere edecek bir durumda değil. Tolere edemediği zaman bu ilişkinin hesabı soruluyor. Hesabı sorulunca da maalesef milletvekilleri, belediye başkanları tutuklanıyor.
HDP’nin 100’e yakın belediyesi vardı, bunun 96’ya yakını kayyumla yönetiliyor. Bunların 2’sinde kayyumlar aday gösterildi. Kayyum politikasının bu seçimde AK Parti’ye nasıl bir getirisi götürüsü olur sizce?
Kayyum politikası bir kere devlet adına ilan edilmiş bir politika, yani AK Parti’nin siyasi çıkarları bölgede egemen olsun diye ilan edilmiş bir politika değil. İşin çığırından çıktığı, artık belediyelerin bütün mali imkânlarının örgüte aktığı bir süreçten bahsediyoruz. 1000’in üstünde asker ve polisin şehit edildiği, 9 ilçenin işgal edildiği bir dönem. Kayyum atamaları böyle bir sürecin sonunda başladı. Bu meseleye AK Parti’ye getirisi-götürüsü açısından değil, devletin bekası açısından bakıyorum. Ama tabii ki siyasi sonuçları da oldu. Terörle mücadelede güvenlik politikaları sonuç verince burada da müthiş bir siyasi rahatlama sağladı.
HDP seçmeninde kalp kırıklığı yarattı mı?
Kalp kırıklığına dair bir şey gözlemlemedim ama öyle bir durum ortaya çıkmış olabilir. “Bunlar seçilmiş insanlardı” diyenler de mutlaka vardır ama genel olarak, AK Parti’ye oy vermiş ya da vermemiş olsun, hizmet politikalarından büyük bir memnuniyet olduğunu herkes biliyor. Tabii bunlar HDP’li seçmenin tercihini yüzde yüz değiştirecek bir faktör değil.
AK Parti’nin belediyelerine kayyum atadığı Ahmet Türk ve Sırrı Sakık gibi kimi sembolik isimler yeniden aday. Ahmet Türk serbest bırakılmıştı, Sırrı Sakık hiç tutuklanmadı.
HDP’de adaylar belirlenirken hangi kriterlere bakıldığı bilmiyorum ama o kriterlerin HDP tabanı göz önüne alınarak oluşturulduğundan da emin değilim. “Biz belediyeleri yeniden kazanacağız ve götürüp mazbatamızı valilere teslim edeceğiz. Avrupa’dan heyet de çağıracağız” şeklinde argümanlar da duyuyoruz. Bugün Avrupa’dan yükselen HDP lehine söylenmiş sözlerin Türkiye’de büyük sarsıntıya yol açtığını zannediyorlar. Öyle bir durum yok, Türkiye artık kendi gerçekliğine dönmüş bir ülke. Eğer bu arkadaşlarımız seçimleri kazanırlarsa bir muhasebe yapıp yola öyle devam etmeleri gerekiyor. Kimse yeni bir çatışma vaadiyle gelmemeli. Oysa bu tutum, açıkça yeni bir çatışmaya hazırlanma gibi anlaşılabilir. O zaman seçimlere girmenize gerek yok.
Şöyle bir dilemmayla karşı karşıya mısınız: bir yanda seçmenin demokratik iradesinin sandığa yansıması, öteki yanda Kandil’in yönlendirilmesiyle seçilmiş siyasetçilere yönelik tutuklama söylemleri?
Hayır, yaşanmıyor, çünkü bu tutuklamanın gerçek sebebinin hükümetten ya da devletten kaynaklanmadığından bölge halkının yüzde 90’ı emindir. Örneğin Iğdır Belediye Başkanı bir doktor arkadaşımız Murat Bey, HDP’den seçildi ve Iğdır’da hiçbir problem yaşanmadı. Iğdır şu anda HDP’nin şehir statüsünde olup da yönetilen tek belediyesi. Demek ki olabiliyor. Öyleyse bunun bütün şehirlerde uygulanması daha iyi bir tercih olurdu ama HDP’liler bu tercihi yapmadı. Hendekler kazılırken belediye başkanlarından itiraz edenler de oldu. Bunlar kendi partileriyle sorun yaşadılar, içlerinden istifa edenler de oldu. Dolayısıyla, HDP’li seçmen bu meseleye biraz bu siyasi hafıza üzerinden bakacak. Biz de siyaset olarak diyoruz ki AK Parti de geliştireceği politikalarla buna katkı sunabilir.
Bu seçim AK Parti’li adaylar hangi argümanlarla sahada olursa daha başarılı olur?
Hizmet sürecinin devam etmesi çok önemli, çünkü bölge halkı bu süreçten son derece memnun. İç barışı bu kadar yara almış, acıları ve yası büyük bir toplumda adaylarımızın üsluba ve dile son derece dikkat etmeleri gerekiyor. Bizim mücadelemiz Türkiye’nin hak etmediği bir biçimde ülkemizi bir çatışma ortamının içinde tutanlara yöneliktir. Her ailede bir acı var. Bununla yüzleşmemiz lazım. En son Hakkari’de bir kadıncağız geldi, “Bir oğlumu yedinci sınıftayken dağa kaçırdılar, diğer oğlumu da öldürdüler. Ben de 15-16 yıldır evime ekmek götürüyorum” dedi. Son bir güvenlik soruşturması yapılmış ve maalesef olumsuz gelmiş; yani oğlu dağda. Tabii o güvenlik raporlarını yazan insan yazmak zorunda. Ama burada sosyal bir realite var. Bu çocuk yedinci sınıfta kendi isteğiyle daha çıkmış olamaz. Bu trajedileri her ailede görebiliyoruz. Bir oğlu dağda, bir oğlu öldürülmüş, bir oğlu cezaevinde… Artık inşallah Türkiye mahalli seçimlerden sonra oturur biraz da kendi içine dönük bir muhasebe yapar. Bu muhasebeyi zaman zaman yaptık; Dersim’le yüzleştik. Bütün bunları Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde yaptık. Meclis’te Dersim’le ilgili o konuşmayı yapmasaydı, bugün kanaatlerimiz eskisi gibi seyrederdi. Ama tam da “Türkiye geçmişiyle yüzleşiyor” dediğimiz zamanlarda karşımıza bir musibet çıkıyordu ve o musibet bu işlerde yola devam etmemizi engelliyordu. Tabii ki HDP’li ailelerin de acısını, yasını anlamak lazım. Şehit ailelerinin de acısını, yasını anlamak lazım. İster AK Parti’li ister MHP’li ister HDP’li olalım, hepimizin bir muhasebeye ihtiyacı var. Biz bu ülkede yaşayacağız ve barış içerisinde yaşayacağız. Barışı inşa ederken de ön yargılarla, katı ideolojik kabullerle yola devam etmek mümkün değil.
Bölgede gençler ne düşünüyor? AK Parti gençlere ne vaat ediyor?
Çatışma kültüründen beslenen geniş bir genç kesim var. Bence Türkiye bunlarla bir karşılaşma yaşamak zorunda. AK Parti’li siyasetçiler de bu karşılaşmanın bir yanını oluşturmalıdır. HDP’li gençleri karşıma alıp onlarla dertleşmeyi çok isterim. Bunu herkesin istemesi lazım, çünkü bu halkın çıkarları boşa çıksın diye AK Parti’li politikacılar hiçbir şey yapmadı. Tam tersine, bu çıkarların savunucusu oldular ve ağır bedeller ödediler. Sırf AK Parti’den aday oldu diye milletvekili adaylarımız öldürüldü. 1990’lı yıllarda HDP’nin yaşadığı o zulmü, AK Parti son 5 yıl içerisinde aynı şekliyle yaşadı. Kayyumlarımız çok önemli işler yaptılar. Mardin valimiz kayyum idarecisi Mustafa Yaman bir gençlik merkezi oluşturdu. Bu gençlik merkezinin binlerce üyesi var ve oraya gelen gençlerimizin uğraştığı alanlara baktığınızda hayranlık içerisinde kalıyorsunuz. Dış politikadan saz çalmaya, her türlü sanat edebiyat faaliyetine, müspet bilimlere ayrılan zamanlar için oluşturulmuş büyük bir merkez. Ben hep “Bu biraz öbür Mardin” diyorum. AK Parti’li politikacılar biraz bu öbür Mardin’e nüfuz etmeli. AK Parti’li gençlerimiz de oraya nüfuz etmeli. Bu bir model ve bu modeli yaygınlaştırmamız lazım.”