Atatürk’ün son 100 günü
Odasında yatağının tam karşısındaki duvarda o zaman Moskova'da büyükelçi olan Zekai Apaydın'ın Rusya'dan gönderdiği bir tablo asılıydı. Tabloda kır çiçekleriyle bezeli yemyeşil bir yamaç alabildiğine uzanıyor, bu yamacı çiçek açmış meyve ağaçlan süslüyor, arka planda ise heybetli, karlı dağlar manzarayı tamamlıyordu. Tablonun adı "Dört Mevsim"di. Atatürk, sıkıntılı, ateşli koma gecelerinin sabahında gözlerini açtığında bu tabloyla karşılaşır, bu tabloya bakınca memleketin 4 köşesini görebildiğini söylerdi.
Bazen, sıkıntısının iyice arttığı anlarda bu tabloya dalıp gidiyordu. Böyle gecelerde savaşlar, devrimler, isyanlarla geçmiş ömrüne inat, alıp başını gitme özlemiyle yanıyordu. Her şeyden çekilip, engin bir ormanın sonsuzluğunda huzur bulma hayali, düşlerini süslüyordu.
Bazen
Rumeli yaylalarını, bazen camından görünen "karşı yaka"yı,
Anadolu'yu özlüyordu. Yanma Afet İnan'ı alıp, gözlerini tabloya
dikince dudaklarından su sözcükler dökülüyordu: "Gidelim Afet...
Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev,
ocaklı bir oda... Evet... Evet... Hemen çekip gidelim ormanlara...
Hele ben bir iyi olayım da..."