TBMM Genel Kurulunda, bakanlığının 2020 yılı bütçesi üzerinde konuşan Gül, devletin bütün fonksiyonlarının yetkisini anayasadan, meşruiyetini de milletten aldığını söyledi.
Yargının ele geçirilecek bir mevzi olmadığını, asla el değmemesi gereken bir merci olduğunu vurgulayan Gül, yargının bağımsız bir merci ve milletin yargısı olarak daha iyi işlemesinin, vatandaşların yargıya olan güveninin artırılmasının herkesin ortak dileği ve hedefi olduğunu ifade etti.
Bütün yargı mercilerinin anayasanın kendilerine sağladığı bağımsızlık güvencesi altında görev yaptığını dile getiren Gül, "Yargı mercileri, bir idari teşkilat olmadığı gibi kamu tüzel kişiliği hiyerarşisinde bir taşra müdürlüğü de değildir. Yargı yetkisi münhasıran yargıya aittir. Bunun iki anlamı vardır; birincisi, yargı hiçbir kişi, kurum veya merciden emir, talimat almaz, ikincisi de yargının yegane ideolojisi adalettir, hiçbir grup, zümre veya yapı yargıya kaynak olamaz." diye konuştu.
Adalet dağıtan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının, iyi işleyen bir yargı için olmazsa olmaz şart olduğunun altını çizen Gül, şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde hükümetlerimizin son 17 yıldaki temel motivasyonu da bu anlayıştaki reform çizgisidir. 'Geç gelen adalet, adalet değildir' anlayışıyla işleyişi aksatan süreçlere yargının kendi içinde çözüm üretmesi imkanlarını sağladık. Bu kapsamda yargı sistemimize 1 Ocak 2019 itibarıyla hedef süre uygulamasını başlattık. Bu uygulama ile yargı süreçlerini vatandaşlarımız için daha şeffaf ve öngörülebilir hale getirdik. Soruşturma aşamasında bu hedef yüzde 74, hukuk mahkemelerinde yüzde 82, ceza mahkemelerinde yüzde 84, idare mahkemelerinde de yüzde 85 olarak gerçekleşmiştir. Veriler ışığında yargı mensuplarının bu konuda çok hassas davrandığını söyleyebiliriz."
İş hukukunda arabuluculuk
İş hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuk uygulamasını 2018 yılında başlattıklarını anımsatan Abdulhamit Gül, bu kapsamda 2019 yılında 374 bin uyuşmazlıkta arabulucu görevlendirilmesi yapıldığını, bu uyuşmazlıkların 216 bininin anlaşmayla sonuçlandığını ve böylelikle 400 iş mahkemesinin bir yılda bakacağı dosyaların arabulucular tarafından çözüldüğünü kaydetti.Ticari uyuşmazlıklarda ise 141 bin dosyanın arabulucuya sevk edildiğini belirten Gül, tamamlanan 118 bin dosyadan 70 bininin anlaşma ile sonuçlandığını ve yaklaşık 60 ticaret mahkemesinin bir yılda bakacağı dosyanın arabulucular tarafından çözüme kavuşturulduğunu söyledi.
Arabuluculuk kapsamının tüketici uyuşmazlıklarını da içine alacak şekilde genişletilmesi üzerinde durulduğunu anlatan Gül, yapılan sınavda 6 bin 271 kişinin daha arabulucu olmaya hak kazandığını ifade etti.
Bakan Gül, şöyle devam etti:
"Ceza muhakemesinde dostane çözüm yolu olan uzlaştırma kurumu 237 bin 680 dosyadan 199 bin 194’ünü uzlaşma ile sonuçlandırmıştır. Böylece 300 asliye ceza mahkemesinin bakacağı dava vatandaşlarımızın uzlaşmasıyla sonuçlanma imkanına kavuşmuştur. 2019 yılında yürürlüğe giren bir başka işlem ise elektronik tebligat uygulamasıdır. Davaların uzamasına sebep olan nedenlere bakıldığında tebligatın ilgiliye ulaşamaması hem hak kaybına neden oluyordu hem de davaların uzamasına sebebiyet veriyordu. Yeni sistemle 14 milyondan fazla e-tebligat vatandaşlarımıza ulaştırılmıştır. Böylece 512 bin ton kağıt israfından kurtulmuş olduk. Ayrıca UYAP ile diğer kamu kurumlarımız arasındaki bilişim entegrasyonunu genişlettik. UYAP-EKİP bütünleşmesiyle savcılık ve emniyet birimleri arasındaki yazışmaları elektronik ortama taşıdık. Merkezi Takip Sistemi ile küçük alacakların takibinde hem borçluyu hem alacaklıyı koruyan yeni bir usul oluşturduk."
Adaletin tesisi için fedakarca görev yapan personelin, avukat ve yargı mensuplarının her zaman yanlarında olduklarını vurgulayan Gül, bundan sonra da her türlü desteği vermeye devam edeceklerini kaydetti.
Yargı Reformu Strateji Belgesi
Yargı Reformu Strateji Belgesinin 30 Mayıs 2019'da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklandığını anımsatan Gül, ilk paketle getirilen düzenlemeler hakkında da bilgi verdi.
Bakan Gül, adalet hizmetlerinde kalitenin en önemli unsurunu, muhakeme yeteneği gelişmiş hukukçuların oluşturduğunu belirtti.
Geleceğin yargısını hukuk fakültelerinin şekillendirdiğine herkesin inandığını ve buralarda verilen eğitimin niteliğinin bir savcının iddianamesine, bir mahkemenin ilamına konu olabileceğini anlatan Gül, bu yüzden daha iyi işleyen bir yargı için daha iyi bir hukuk eğitiminin şart olduğuna inandıklarını söyledi.
Hukuk mesleklerine giriş sınavının, hakim, savcı, avukatlık, noter ve noter yardımcılığı için de ön bir sınav haline getirildiğini belirten Gül, özellikle hukuk fakültelerindeki müfredata göre hukuk branşı dışındaki hocaların ders vermemesinin en önemli hususu teşkil ettiğini dile getirdi.
Söz konusu fakültelerde alınan hukuk eğitiminin yargı mensuplarının kalitesini artıracağına inandıklarını, bu konuda da çalışmaları titizlikle sürdüreceklerini belirten Gül, şunları kaydetti:
"Yine, hakim ve savcı yardımcılığı müessesesi, yargı reformundaki hedeflerimizden biridir. Yüce Meclisin iradesiyle kanunlaşmasını ümit ettiğimiz ve yakın zamanda çalışmalarını nihayete erdireceğimiz hakim ve savcı yardımcılığı da Türk yargı sistemine önemli katkı sağlayacaktır. Özellikle hem iyi bir hazırlık aşamasına girilmesiyle hem mesleki tecrübeyi artırarak yargıdaki toplam kalitenin artacağına inanıyoruz. Tüm bu düzenlemeler, mevzuat üzerinde kanun gerektiren daha birçok düzenlemenin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu konuda Meclisimizin takdiri bu reformlara hız verecektir. Elbette 'bu düzenlemeler de bütün sorunları bir anda çözer' diye bir yaklaşımımız yok, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sihirli değnek yoktur. Önemli olan bu düzenlemelerin uygulamaya geçmesi, hayat bulmasıdır."
"2020 yılında yeni bir insan hakları eylem planını hayata geçireceğiz"
Abdulhamit Gül, 2020 yılında yeni bir insan hakları eylem planını hayata geçireceklerini söyledi.
Reform belgesinin kendi içinden çok güçlü bir insan hakları eylem planını ortaya çıkaracağını ifade eden Gül, şöyle konuştu:
"Temel hak ve özgürlükler alanında yeni adımlar atacağız. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası belgeler, Anayasa Mahkemesi kararları başta olmak üzere mevzuat ve uygulamada ihtiyaç alanlarını belirleyeceğiz. Bütün kurumlarımızla iş birliği içerisinde bu belgeyi hazırlamak ve uygulamak kararlılığındayız. Çünkü devlet yönetimi, özgürlükleri daraltan bir aygıt değildir. Tüm reform yaklaşımımız ve anlayışımız da bu çerçevededir. Türkiye bir hukuk devletidir ve 82 milyon vatandaşımızın kendini emin ve güvende hissettiği tüm bu iklimi sağlamak devletin temel görevidir."
Gül, AK Parti hükümetleri olarak insan haklarına yönelik en küçük bir ihlal teşebbüsüne dahi "sıfır tolerans" ilkesiyle baktıklarını, bundan sonra da yaklaşımlarının bu çerçevede olacağını vurguladı.
Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, kamu görevlerinin keyfi bir tutum sergilemesine, hukuk sınırlarının dışına çıkmasına asla müsaade etmeyeceklerini ifade eden Gül, her görev gibi kamu görevinin de milletin emaneti olduğunu aktardı.
Bu görevlerin suistimaline tolerans gösteremeyeceklerini söyleyen Gül, bu konuda kararlı bir şekilde, özgürlük alanlarını genişleterek ve insan haklarını koruyarak çalışmaları sürdüreceklerini dile getirdi.
"FETÖ ile mücadelede asla rehavete yer yoktur"
Adalet Bakanı Gül, terör örgütlerine karşı etkin ve kararlı mücadeleye devam edeceklerini belirtti.
Tüm kurumlarda olduğu gibi yargıda da bir FETÖ travmasının yaşandığının altını çizen Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türk yargısı bu konuda çok önemli bir mücadeleyle çalışma sürdürmüştür. Hem kendi içinde arınma hem de suçluların cezalandırılması boyutuyla her yönden bu mücadele devam etmektedir. Asla rehavete yer yoktur çünkü FETÖ'yle mücadele ülkenin huzuru, milletin hukuku için olduğu kadar, yargının saygınlık ve bağımsızlığı için de çok önemlidir, anlamlıdır. Bu mücadele, 3 yaşındaki bebeğini yatağına yatırıp vatanını kurtarmaya giden özel harekat polisimiz Demet Sezen'in, 15 yaşındaki işçi Halil İbrahim Yıldırım'ın, kahraman askerimiz Ömer Halis Demir'in, yiğidimiz, aslanımız Halil Kantarcı'nın ve bütün şehitlerimizin emanetidir. Kitaplara sığmayan destansı direnişiyle 'Milletin gücü tankın gücünü yendi.' dedirten bütün gazilerimizin emanetidir. İşte, bu örgüt karşısında ihtiyat ve dikkati elden bırakmadan bu mücadeleyi yapacağız. Çünkü bu mücadele milletimize karşı boynumuzun borcudur. Esasen siyaset üstü mücadeledir."
Lekelenmeme hakkı
Abdulhamit Gül, yargının kuru ile yaşı, suçlu ile suçsuzu birbirinden ayıracak ve terörle mücadelesini hukuk içinde kararlılıkla sürdüreceğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Buna inancımız tamdır. Bu çerçevede, lekelenmeme hakkını ve masumiyet karinesini korumasının da bu mücadelenin saygınlığını ve etkinliğini artıracak temel araçlardan biri olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede, Ağustos 2017'deki lekelenmeme hakkına ilişkin yapılan CMK'deki düzenleme çok önemlidir. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 257 bin 419 ihbar dosyası açılmış, bunlardan 152 bin vatandaşımız da soyut iddialar olduğu için lekelenmemiştir. Bu 152 bin vatandaşın kapısına polis gitmemiştir, iş yerine polis gitmemiştir, şüpheli olmamışlardır. O vatandaşlarımız dahi bu konu da lekelenmemeleri için korunmuştur. Bu çerçevede 2019 yılında 109 bin kişi hakkında ihbar kaydı almıştır, hiçbir şekilde şüpheli olmamışlardır çünkü soyut iddialar sebebiyle bu insanların kapısına polis gönderilmemiştir. Bu da çok önemli bir düzenleme olarak yürürlüğünü sürdürecektir."
FETÖ ile mücadele konusunda ABD'den iade taleplerinin somut ve kesin delillere rağmen yerine getirilmediğine dikkati çeken Gül, ABD makamlarının FETÖ elebaşını iade etmemesinin bir çifte standart ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade etti.
Özellikle bazı ülkelerin terörle mücadeledeki terör seçiciliğini kınadıklarını vurgulayan Gül, "Bunun hukukta hiçbir yeri yoktur. 'Senin teröristin, benim teröristim.' ayrımını da şiddetle kınıyoruz. Türkiye olarak FETÖ, PKK, YPG, DEAŞ'la mücadelemizi eş zamanlı olarak ve hukuk çerçevesinde kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Bu sorun bir insanlık sorunudur ve terör insanlığın ortak düşmanıdır ama bugün kırmızı bülten taleplerinin dahi dikkate alınmaması, iade edilmemesi de bu konuda uluslararası toplum için ve bizler içinde bir turnusol işlevi görmüştür." dedi.
Gül, yeni dönemde yargı mensuplarının mesleki kalitesini artıracak çalışmaları ve mesleki yaşantılarında öngörülebilirliği sağlayacak düzenlemeler yapılacağını belirtti. Bu düzenlemelerden birisinin de uzmanlaşma olacağını ifade eden Gül, hukuk hakimi olarak görevine başlayan birinin emekli oluncaya kadar, ceza hakiminin de kendi ihtisas alanında devam edeceğini dile getirdi.
HSK'nin yapısı
Adalet Bakanı Gül, özellikle Hakimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) yapısı konusunda da eleştirilerin getirildiğini, HSK'nin bir zümre ya da bir grubun elinde olmadığını, milletin temsilcileri aracılığıyla seçilmesine yönelik çok önemli bir tercihin ortaya konulduğunu ve bunun 16 Nisan referandumuyla oylanarak kabul edildiğini söyledi.
HSK'nin 7 üyesinin TBMM tarafından seçileceğini vurgulayan Gül, "Bu Anayasa çalışmasını MHP'yle yaparken gelen eleştiriler 'Siz kendi yargınızı kendiniz seçeceksiniz, AK Parti buraya üye seçecek' şeklindeydi. Biz o gün 'kendimiz için değil ülkemiz için bu çalışmayı yapıyoruz, bugün için değil yarın için yapıyoruz' demiştik. Bugün geldiğimiz noktada HSK seçimi için birinci turda üçte 2 çoğunluk aranmaktadır. AK Parti'nin üçte 2 çoğunluğu var mı? Yok. Burada da Meclis'te bir konsensüs gerekiyor, bir uzlaşma gerekiyor. Dolayısıyla bu düzenlemelerin de tamamen yargı bağımsızlığına yönelik çok önemli düzenleme olduğuna inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.