Başbakan Yıldırım: Kandil operasyonu adım adım ilerliyor

Başbakan Yıldırım, "Kandil operasyonu adım adım ilerliyor. Şu anda zannediyorum bölgede 40 kilometre derinliğe kadar, 400 kilometrekarelik bir alan güvenlik güçlerimizin kontrolüne geçmiş durumda." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, CNN Türk'te yayınlanan "Seçime Doğru Özel" programında soruları yanıtladı.

Yıldırım, meydanlardaki seçim heyecanını gördüğünü, milletin 3 günü iple çektiğini söyleyerek "Herkes '24 Haziran gelsin bu işi bitirelim' diyor. Üniversite öğrencilerimizin sınavları var. Bir an önce şu iş aradan çıksın diye milletin bir beklentisi var. Meydanların sesi inşallah bu pazar günü seçimde bitecek diye düşünüyorum. Meydandan aldığım coşku, heyecan bu işin hallolacağı yönünde." ifadesini kullandı.

Kandil operasyonuna ilişkin CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin bölgede terörist bulunmadığı yönündeki açıklamalarına ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Muharrem İnce nereden biliyor, orayla irtibatı mı var, orada terörist yok olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyor? Kandil terörle mücadele açısından bizim için stratejik bir noktadır." diye konuştu.

Yıldırım, Kandil bölgesinin İran ile Irak arasında yer aldığını, büyük kısmının Irak tarafında bulunduğunu ifade ederek hava harekatlarının da bu bölgeye düzenlendiğini çünkü alanın karargah olarak kullanıldığını anlattı.

Sıkıştırılan teröristlerin İran tarafına da Irak tarafına da kaçtığını kaydeden Yıldırım, bölgenin coğrafi olarak zor bölge olduğunu, hava saldırılarıyla kolay kolay derinliklerine girme imkanı bulunmadığını belirtti.

"Kandil operasyonu adım adım"

Türkiye'nin Fırat Kalkanı'nda, Zeytin Dalı Harekatı'nda yapıldığı gibi uluslararası hukuktan doğan haklarını kullandığını vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Bölgemize, ülkemize sızmaya çalışan ağır silahlarla donatılmış teröristleri mahallinde etkisiz hale getirmek için uzun süreden beri bir operasyon planı vardı. Bu plan mart ayı itibarıyla yürürlüğe girdi. Bazıları bunu seçimle ilişkilendiriyor, çok gayriciddi bir yaklaşım. Türkiye'nin terörle mücadelesinin seçime indirgenmesini fevkalade ayıp sayarım ve ülkenin beka meselesi olan terörü hafife almak gibi bir yaklaşım olarak görürüm. Kandil operasyonu adım adım ilerliyor. Orası kuş uçuşu aşağı yukarı 90 kilometre, karayoluyla biraz daha uzun, 110 kilometre filan. Şu anda zannediyorum bölgede 40 kilometre derinliğe kadar, 400 kilometrekarelik bir alan güvenlik güçlerimizin kontrolüne geçmiş durumda. Temizlik yapa yapa, sahayı yumuşatarak daha derinliğe doğru güvenlik unsurlarımız, özel kuvvetlerimiz, silahlı kuvvetlerin profesyonel askerleri bu şekilde bölgede faaliyetlerini sürdürüyorlar."

Başbakan Yıldırım, hedefin Kandil de dahil bölgede terörist kalmaması olduğunu belirterek terörist güçlerin tamamen ortadan kaldırılmasıyla ülkeye sızmaların engelleneceğini söyledi.

"Biz yurt içinde aslında terörü büyük ölçüde kontrol altına aldık ancak bu arazi yapısından kaynaklanan zorluklarımız var. Zaman zaman içeri sızmalar oluyor ve maalesef az da olsa zayiatımız oluyor." ifadelerini kullanan Yıldırım, amacın bölgede kalıcı bir güvenlik bölgesi oluşturmak olduğunu dile getirdi.

Suriye'nin toprak bütünlüğü, egemenlik haklarıyla ilgili herhangi bir tasarrufun söz konusu olmadığını belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tamamen bu ülkede var olan otorite boşluğundan kaynaklanan neşvünema bulan terörü etkisiz hale getirmek. Gönül isterdi ki bu ülkeler bize böyle bir iş bırakmasınlar. Kendileri topraklarında terörü etkisiz hale getirseler çok daha iyi olurdu. Ama bu mümkün olmadığı için biz böyle bir şey yapmak zorundayız. Bu konuda İran ile de Irak ile de iş birliğini önemsiyoruz. Koordinasyon sahada ve diplomatik alanlarda gidiyor. Türkiye'nin terör konusunda ne kadar kararlı ve hassas olduğunu Zeytin Dalı'nda gördük, Fırat Kalkanı'nda gördük, Sincar'a yaptığımız hava operasyonunda ortaya koyduk. Şimdi de Münbiç'e ısrarlı takibimiz sonucu ABD ile bu bölgenin de terör unsurlarından temizlenmesi konusunda anlaştık."

Terör örgütünün lider kadrosundan da vurulanların olduğu yönündeki haberleri de değerlendiren Yıldırım, "Şu ana kadar ben malum biraz daha İzmir'de kampanya programlarını sürdürüyorum. Bu yönde haberler geliyor ama şu anda teyit edilmiş bir bilgi yok. İhtiyatlı olmakta fayda var ama yuvalarına bir hava harekatı düzenlendi. Önemli ölçüde kayıpları olduğunu biliyoruz ama detaylar zamanla ortaya çıkacak." dedi.

Yıldırım, Irak ve Suriye sınırının Türkiye için yüzde 100 güvenli oluncaya kadar faaliyetlerini sürdüreceklerini kaydederek "Yurt içinde belini kırdığımız terörün, güneydeki komşularımız üzerinden bize yeni bir baş ağrısı olmasına müsaade edemeyiz." diye konuştu.

Münbiç'le ilgili ABD ile varılan mutabakatta "90 günlük yol haritasına" ilişkin bir soru üzerine Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Ayrıntıları sahadaki uygulamalar gösterecek. Orada malum ağırlıklı Arap nüfusu var ancak baskıyla oldu bittiyle PYD/YPG terör örgütü orada duruma hakim. Şimdi bizim istediğimiz müttefikimiz Amerika'dan bunların buradan çıkarılması. Bu aslında yeni bir şey değil. (Eski ABD Başkanı Barack) Obama zamanında verilen bir sözdü ancak seçim oldu yönetim değişti. O arada kulaklarının üzerine yattılar. Bizim ısrarlı takibimiz üzerine nihayet iki tarafının dışişleri bakanları bir araya geldi ve 4 Haziran itibarıyla yol haritası belirlendi. Bunun planlama safhası ve uygulama safhası var. Şu anda uygulama safhasındayız. Türk ve Amerika silahlı kuvvetler, bu programının uygulanmasından sorumlu. Karşılıklı görüşmeleri yapıyorlar. İlk olarak Münbiç'in dış mahallelerinde ortak devriye gezilmesi, daha sonra o ilçenin tamamen terör örgütlerinden temizlenmesi. Yönetim modelinin belirlenmesi, yani terörün orada tekrar bir sorun olmayacak şekilde yüzde 100 buranın güvenli haline getirilmesi lazım. Bunun adım adım gerçekleşmesi için birlikte çalışılıyor, önemli olan bu."

"Münbiç'te gözümüz yok artık asıl sahiplerine iade edilsin istiyoruz." ifadelerini kullanan Yıldırım, terör örgütü üyelerinin buradan çıkmalarının yetmeyeceğini, silahlarının da ellerinden alınması gerektiğini vurguladı.

Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Fırat'ın doğusuna gidecek ne olacak? Orada da problem. Terörle mücadelede ülkemizin hudutlarının korunması, insanımızın can ve mal emniyetinin sağlanmasının coğrafi bölge şartlarıyla alakası yok. Burada yapılması gereken iş açık ve net. Amerika DEAŞ ile mücadele için bunlarla iş tuttu. Artık DEAŞ bitti Rakka'yı yerle bir ettiler. Bir sürü sivil öldü, Rakka enkaz haline geldi. Biz de Afrin'e operasyon yaptık, kimsenin burnu kanamadı. Sivil ölümü hemen hemen yok. Şimdi adım, Amerika'nın bir müttefik olarak, NATO ortağı olarak sözünde durması ve bunların elinden silahları alması, bunların da dağıtılması. Beklentimiz budur. Münbiç bunun için iyi bir modeldir. Buradaki uygulamanın gidişatına göre Fırat'ın doğusunda da bunu isteme hakkımız var. Bu topraklarda gözümüzün önünde en modern silahlarla PKK'nın kılık değiştirmiş adamlarını, Kandil'den emir alan adamlarını donatmak ne anlama geliyor? Bunun makul, haklı izahı olabilir mi! Bizim için tehdit neredeyse hedef orasıdır. Kimseden de icazet almak gibi bir konumumuz yok."

Yıldırım, ABD'nin terör örgütünü ciddi anlamda silahlandırdığı hatırlatılarak, "ABD'ye güvenilip güvenilmediğinin" sorulmasını üzerine, güven meselesinin ayrı bir şey olduğunu, ülkeler arasındaki ilişkilerde güvenden ziyade karşılıklı önceliklerin, çıkarların bulunduğunu ifade etti.

Münbiç'te terör örgütlerinin varlığının Türkiye'nin çıkarına olmadığını, Türkiye'ye bir tehdit özelliği taşıdığına dikkati çeken Yıldırım, ABD'nin Türkiye'nin köklü, çok boyutlu, NATO ortaklığından tutun savunma sanayinde yıllardır iş birliği yaptığı bir ülke olduğunu bildirdi.

Yıldırım, "Hal böyleyken ABD kalkıyor can düşmanımız terör örgütleriyle iş tutuyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bunu bize bizzat dedikleri şey şu; bu bir tercih değil, bu bir mecburiyet. Bize göre mecburiyet değil. Biz nasıl Afrin bölgesinde, Fırat Kalkanı bölgesinde bu temizliği yaptıysak orada da yapabilirdik. Ama bunu tercih etmediler, onları tercih ettiler. Artık DEAŞ kaldı mı piyasada. Bitti. O halde neyi bekliyorlar? Dolayısıyla bizim beklentimiz NATO'daki müttefikimiz ABD'nin bir an önce bu çapulcuların elinden silahları alması ve bize yönelik tehditlerin ortadan kalkması." dedi.

Başbakan Yıldırım, "ABD Türkiye'nin önüne S-400 ve rahip Brunson'u koymasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, ABD ile FETÖ darbesiyle beraber ilişkilerin gerildiğini anımsatarak, Türk kamuoyunun darbe girişimini yapan FETÖ'nün ısrarla verilmemesini hayra yormadığını belirtti.

Vatandaşın "ABD niye vermiyor, acaba arkasında bir iş mi var?" sorusunu sorduğuna dikkati çeken Yıldırım, şöyle devam etti:

"Yoksa bu adama niye sahip çıkıyor. 251 şehidimiz, 2194 gazimiz var, memleket uçurumun eşiğinden döndü. Bu alçak örgüt Türkiye'de bu faaliyetleri yapıyor. Her şey ayan beyan belliyken hiç vurdum duymaz bir şekilde bir işlem de yapılmıyor, iade de yapılmıyor. Buradan ikili ülke arasında bir gerginlik olduğu artık bir sır değil. Bunun üzerine tuttular Zarrap davası, Hakan Atilla davası gelince ilişkiler biraz daha gerildi. Onların da burada rahip Brunson'u var, konsoloslukta çalışanlar var. Şimdi diyorlar ki, 'Bizim orada tutuklu vatandaşlarımız suçlu değil, onları bırakın.' Ne demek bu kardeşim? Biz 'Orada darbeyi yapan adamı verin' diyoruz, ses yok. Hakan Atilla'nın bu işlerle hiç alakası yok, mahkeme ettiniz, hapse çarptırdınız. Böyle çifte standart olur mu? Siz de hukuk devletiyseniz Türkiye de hukuk devleti. Mahkemeler bakıyor, hakkında ciddi iddialar var, iddialar sabit değilse zaten sonunda serbest kalır, sabitse şeriatın kestiği parmak acımaz. Bu kadar basit. Ben isterim, benim hukukum üstündür. Bana göre hareket edin, sizinkileri boş verin. Böyle bir mantık olmaz. Devletler arasında güce göre hukuk taksimatı olmaz. Ya hukuk devletisiniz ya değilsiniz. Hakan Atilla, Zarrap davası tam bir komediydi. Hepimiz izledik, nerede hukuk. FETÖ'cülerin Türkiye'den illegal yollardan temin ettiği evraklarla, bilmem nelerle dosya hazırlayıp yargılama yapıyorsunuz."

Yıldırım, her şeye rağmen Münbiç konusunun olumlu bir adım olduğuna değinerek, "Biz ABD ile işleri görüşerek konuşarak çözmekten yanayız. İlişkilerimiz bozmaktan yana değiliz. Ama 'Ne pahasına olursa olsun', bunu bizden beklerlerse bu yanlış olur. Türkiye alternatifsiz değil. Türkiye onların, gönülleri geldiği, canları istediği zaman savunma sistemi verecekleri, istemediklerinde 'bir dakika' diyecekleri bir ülke değildir. Onun için biz milli, yerli sanayimizi geliştiriyoruz." ifadesini kullandı.

Başbakan Yıldırım, F-35'in ABD'nin tek başına bir projesi olmadığına işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"F-35'te biz de varız. Proje ortağıyız. Bizim savunma sanayi firmalarımız buraya iş yapıyor, ciddi anlamda parça yapıyorlar, gönderiyorlar. Kaldı ki orada da açıkladılar, F-35'lerin iki tanesin teslimi yapılıyor. Tören yapılacak. Ondan sonra uzun bir süre, iki yıl boyunca bizim pilotlarımız orada eğitim görecek. Devamı da gelecek. 2023'e kadar yüze yakın uçaktan bahsediyoruz. Ümit ederiz ilişkiler daha fazla gerilmez. Çünkü Türkiye, NATO’nun köklü bir ülkesi, ABD’den sonra en güçlü ülkesi. NATO içinde böyle bir çelişki, çatışma ortamı NATO’nun bölgedeki etkinliğini, gücünü de önemli ölçüde olumsuz etkiler. Bunu da dikkate almak lazım."

"ABD'nin tavrını hasmane olarak nitelemek mümkün mü?" sorusuna Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Hasmane olarak düşünmüyorum. ABD değişik. ABD içinde 8 tane ABD var. Değişik menfaatlerin peşinde olan, değişik lobilerin hedeflerini, amaçlarını gözeten yapılar var. Bu yapıların işte Türkiye'nin İsrail politikasını hoşuna gitmeyenler, Türkiye'nin Ortadoğu politikasını beğenmeyenler, Türkiye'nin AB ilişkilerini veya Rusya ile ilişki geliştirmesinden hoşlanmayanlar birtakım faaliyetlere girişiyorlar. Ben olayı topyekun ABD'nin bize karşı bir tavrı olarak düşünmüyorum."

Yıldırım, F-35 sürecinin daha hemen bitmeyeceğini belirterek, Temsilciler Meclisinden, Senatodan geçtiğini, sonra ayrı ayrı kabul edildiğini, bunların sonra birleştirileceğini, tekrar oylanacağını bildirdi.

Yıldırım, "Sonra da başkanın önüne gelecek. Başkan kabul ettikten sonra anlam ifade edecek. Bu süreçler devam ediyor. Onun için buna çok takılmamıza ihtiyaç yok. Yani 74 Harekatı’nda da (Kıbrıs Barış Harekatı) ABD bize ağır bir ambargo uyguladı. Ne oldu? Kendi gemimizi, helikopterimizi yapar hale geldik. Akıllı mühimmatımızı, İHA'larımızı, SİHA'larımızı yapar hale geldik. Kötü komşu kiracıyı ev sahibi yaparmış derler, o da bu misal yani. En fazla bu olur." dedi."

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeu'nun kongrede yaptığı konuşmada, "Amacımız Türkiye'nin NATO içinde gerçekleştirmek istediğimiz hedeflere uyacak şekilde NATO'ya yeniden katılımını ve NATO'nun çabalarını zayıflatacak adımlardan kaçınmasını sağlamak" dediği hatırlatılarak, "Türkiye - Rusya ilişkisi yüzünde mi NATO'dan uzaklaştı?" şeklinde soruya karşılık Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:

"Biz mi sebep oluyoruz ona. Rusya asırlardan beri komşumuz, ABD komşumuz değil. Komşumuzla biz gayet tabi iyi geçineceğiz. Bunu getirip NATO ile ilişkilendirmeyi çok anlamlı bulmuyorum. NATO ayrı Rusya ayrı. Rusya ile ticaret, turizmimiz var. Suriye'de çözüm için iş birliği yapıyoruz. Enerji iş birliğimiz hat safhada. Onlar 'Rusya ile ilişkileri azaltın' deme hakkına sahip değil ki böyle bir şeyi nasıl bizden beklerler. Biz NATO sistemi içinde savunma ihtiyaçlarımızı görmeyi çok arzu ederdik. Hani nasıl onlar 'PYD, YPG bir tercih değil, mecburiyet' diyorlar ya bizim de S-400 bir mecburiyettir. Biz hem ABD'den hem Avrupa'dan, NATO ülkelerinden bu sistemleri istedik. Suriye'den ha babam roketler, füzeler geliyor, istedik vermediler. Vermeyince ne yapacağız? Oturup bekleyecek halimiz yok, tedbirimizi alacağız. Yaptığımız bunda ibaret. S-400'ler NATO savunma sistemine aykırılık teşkil etmiyor. Yunanistan'da var, ona niye laf etmiyorlar? Yunanistan NATO ülkesi değil mi? Tamamen çifte standart. Şimdi Kıbrıs Rum Kesimi almaya çalışıyor. Oralarda görmezden gelip Türkiye olunca farları dikmek artık bu çifte standart olduğu aşikar."

Yıldırım "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor mu, AB'den uzaklaşıyor mu?" sorusuna da "Biz hiçbir yerden uzaklaşmıyoruz." yanıtını verdi.

Türkiye'nin coğrafyasının Avrupa olduğunu aktaran Yıldırım, Türkiye'nin Asya ile Avrupa'nın ortasında iki medeniyeti birleştiren, Doğu ile Batı arasındaki çatışmaları ortadan kaldıran bir stratejik bölgede bulunduğuna işaret etti.

Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin AB hedefinde herhangi bir sapma olmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Ama bu tek taraflı bir iş değil. AB'nin özellikle İngiltere'nin çıkışından sonra kafası karıştı, kimyası bozuldu. Birliğin vizyonu yok. Gelecek vizyonunu AB belirlemesi lazım. Nereye gidecek. Cami kapatmakla, ırkçı söylemleri artırmakla, İslam düşmanlığına göz yummakla Avrupa geleceğini bulamaz, inşa edemez.

Eşit şartlarda oturup tam üyeliği konuşacağız. Biz buradayız. Beklemişiz yarım asır, önemli değil. AB'nin ne zaman aklı başına gelirse, Türkiye'yi birliğe davet ederse biz hazırız. Bugüne kadar biz üzerimize düşen bütün vecibeleri yerine getirdik. En son 18 Mart 2016 anlaşması vardı. Göçmen değişimine karşılık vize kolaylığı, vizelerin kaldırılması. Bütün bunların Türkiye tarafı üzerine düşeni yaptı, şimdi bizim beklediğimiz artık vizesiz giriş çıkışların başlaması. Hedefimiz budur. Bunları AB ile görüşmeyi arzu ediyoruz. "

Yıldırım yeni dönemde vize konusunun, Gümrük Birliğinin yenilenmesinin öncelikli konulardan, yarım kalan fasılların tamamlanmasının önemli konulardan olacağını kaydetti.

Yıldırım, 16 yıldır iktidarda olan AK Parti seçim beyannamesinin 12 seçim boyunca iktidara talip olup, iktidar yüzü görmeyen partiyle aynı olamayacağını bildirdi.

Seçim beyannamelerine yaptıklarının küçük bir özetini koyduklarını, geriye kalan bölümde de yapacaklarının yer aldığını belirten Yıldırım, AK Parti iktidara geldiğinde yeni doğanların oy verme çağına geldiğini vurguladı.

Yıldırım, 2000 doğumluların oy kullanacağını hatırlatarak, bu gençlerin Türkiye'deki birçok olumsuzluğu görmediğini söyledi.

Bu gençlerin tüp, ekmek, hastane, ilaç kuyruklarını, çöp dağlarını bilmediğini aktaran Yıldırım, "Bizim şanssızlığımız bu, gençlere kıyaslayacakları bir tablo veremiyoruz. Ancak özet olarak anlatmakla bunu anlatacağız. Beyannamemizde de geçmişi anlattık, geleceği nasıl yapacağımızı anlattık. Kırpa kırpa beyannameyi o kadara indirebildik." ifadesini kullandı.

Yıldırım, Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin Osmangazi Köprüsü'nün pahalı olduğunu eleştirdiğini ancak Yalova'dan İstanbul'a giderken köprüyü kullandığına değinerek, "Körfezi dolaşsaydın, vapur sırası bekleseydin. Yapamaz, çünkü programı kaçırır. En pahalı hizmet olmayan hizmettir." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, muhalefet adaylarının seçilmeleri halinde parlamenter sisteme döneceklerini söylediğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Muharrem İnce eğer cumhurbaşkanı adayı olarak bu vaatleri veriyorsa bir yandan da 'parlamenter sisteme döneceğiz' diyorsa bunları yapma şansı yok. Açsın seçim beyannamelerine baksın. Bilmiyor çünkü seçim beyannamesini parti başkanı açıklıyor. İktidara talip olan Muharrem İnce, iktidarla alakası olmayan meclis için çalışan parti seçim beyannamesini açıklıyor. Bu da garip bir durum. Orada cumhurbaşkanının temsili makam olduğu yazıyor, temsili makam olan cumhurbaşkanı nasıl bu işleri yapacak. İkisinden biri yanlış. Ya parlamenter sisteme dönme iddiası yanlış, yahut da söylenen bu vaatlerin hiçbirinin gerçekleşme şansı yok. Parlamenter sitemde esas olan başbakandır, hükümettir. Başbakanın, hükümetin başlatmadığı bir süreç sonuçlanmaz."

Yıldırım, Kanal İstanbul'un bir eğlence projesi olmadığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Kanal İstanbul Türkiye'nin stratejik bir projesidir, İstanbul'un can ve mal güvenliğini teminat altına alma projesidir. Oradan her yıl 11 bin tanker geçiyor, her biri bir nükleer bomba. Bu konuları bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor. Yerli arabayı niye yapmayacağız kardeşim! Otomotiv sektörü en fazla istihdam oluşturan, döviz kazandıran bir sektör. Niye karşı çıkıyor? AK parti söyledi diye karşı çıkıyorlar. Bütün muhalefet adaylarının ittifak ettiği tek şey var. Bir Recep Tayyip Erdoğan iktidardan gitsin, 'ne olursa olsun' bunu söylüyorlar, ısrarla, hepsi. İkincisi, AK Parti'nin yaptığı işleri durduralım, bozalım, yakalım. Siz yıkım ekibi misiniz kardeşim. Ağzınızdan bir hayırlı, güzel söz çıksın, millete moral verin, 'daha fazlasını yapacağız' deyin."

Başbakan Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğine büyük işler yaptıklarını belirterek, 12 yıl Ulaştırma Bakanı olarak görev yaptığını, Türkiye'nin altyapıda dünyada 39.'luktan 9.'luğa kadar yükseldiğini ifade etti.

Kapanmaya yüz tutmuş sürekli zarar eden Türk Hava Yollarının 55 uçakla sadece 120 noktaya uçtuğunu şimdi ise 400'ün üzerinde uçakla 307 yere uçuş gerçekleştiğini vurgulayan Yıldırım, Türk Hava Yollarının dünyanın sekizinci, Avrupa'nın ise 2. büyük havayolu taşıyıcısı haline geldiğine dikkati çekti.

Yıldırım, bunların kolay olmadığına işaret ederek, "Stratejik kararlar almakla oluyor, zamanın ruhunu okumakla oluyor. Bu yüzdendir ki biz dünyanın en büyük havalimanının inşaatına başladık. Eğlence olsun diye değil, keyif olsun diye değil, geleceği gördük. Dünya hava trafiğinin batıdan doğuya doğru kaymakta olduğunu gördük, o kararı aldık, ona bile bir sürü laf ettiler ama cumhurbaşkanımız yarın (bugün) oraya bir deneme uçuşu yapacak. Ben de olmak isterdim ama burada işlerimiz yoğun." diye konuştu.

"Sayın Bahçeli de biz de titiz davranıyoruz"

Yıldırım, "MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin AK Partili bazı isimlerin seçim çalışmalarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı'ndan bahsetmedi yönünde sitem ettiğinin" hatırlatılması üzerine Cumhur İttifakı'nın çok iyi gittiğini ifade etti.

"Doğrusu bu konuda Sayın Bahçeli de biz de titiz davranıyoruz. İttifak'ın ruhuna zarar verecek hiçbir davranışa müsamaha etmiyoruz" diyen Yıldırım, sahada milletvekili adaylarının, bazı münferit olaylarının olabileceğini bildirdi.

Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Ama bunlar hiçbir zaman ne Milliyetçi Hareket Partisinin ne bizim kurumsal görüşlerimizi temsil etmez. Bu tip girişimlere de süratle müdahale ediyoruz ve aramızdaki ittifak ruhunu zedelenecek hareketlerin kaçınılması yönünde çok ciddi tedbirler alıyoruz. Sayın Bahçeli ile Sayın Cumhurbaşkanımız arasında herhangi bir sıkıntı yok. Ama şunu da söyleyelim, bir ittifak yaptık ama tek parti olmadık. Onların kendi partileri var, kendi amblemleri var, AK Parti'nin kendi kurumsal kimliği var. Bunları muhafaza ederek, güçbirliği yaptık. Bu şekilde seçime gidiyoruz. Dolayısıyla farklı fikirlerde olmamız, yadırganacak bir iş değil. Gayet doğal bir iş. Her fikrimiz aynı olsa zaten aynı parti oluruz."

"Güçlü Meclis için Cumhur İttifakı'nı sürdüreceğiz"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Türkiye'nin geleceğinde söz sahibi olacağız. Uzaktan izlemeyeceğiz, MHP de elinin taşın altına koyacak." sözleriyle ilgili bir soru üzerine Yıldırım, güçlü Meclis için Cumhur İttifakı'nı sürdüreceklerini, ortak cumhurbaşkanı adayına sahip olduklarını, yeniden seçildikten sonra ekibini nasıl kuracağının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takdirinde olduğunu, bu konuda bir sınırlama bulunmadığını vurguladı.

Olağanüstü halin (OHAL) kaldırılması konusunda Bahçeli'nin "FETÖ'nün, PKK'nın kökü kazınmadan OHAL'in kaldırılmasını doğru bulmam." sözlerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:

"Sayın Cumhurbaşkanımız çok net bir şekilde kalkacağını açıkladı zaten. Normal şartlarda zaten 17 Temmuz itibarıyla uzatma süresi doluyor. 17 Temmuz'dan sonra yeni hükümet uzatma teklifi vermeyince otomatik olarak kalkmış olacak. Terörle mücadelede bir zaaf olmaz. FETÖ'cülerin çoğu ya tutuklu ya hükümlü, geri kalan mücadelede de elimizde yeterince hukuki zemin var. Bir sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum. Meclis'te yetki kanunu da çıkardık. İlave tedbirler alınacaksa terörle mücadeleyle sınırlı olarak onları da çıkarma şansımız var. Hiçbir şekilde terörle mücadelede bir zaaf söz konusu olmaz. Bahçeli'nin hassasiyeti terörle mücadeleyle ilgili. Öyle bir risk de ortadan kaldırılınca bakış farklılığı kalmayacak demektir."

Maliye, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin peşinde En fazla at ve eşek eti satılan iller belli oldu Kremlin'den Esma Esad açıklaması Narin cinayetinde 4 sanığın dışında 'korunan' 1 kişi daha var Motorlu Taşıtlar Vergisi'ne büyük zam Türkiye'de öğrenciydi memleketinde bakan oldu