Başbuğ: Kürt koridorunun Akdeniz’e uzanması kırılacak

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Afrin operasyonunu değerlendirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK, PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek üzere Afrin’e Zeytin Dalı Harekatı’nı başlattı.

 Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, operasyon hakkında Hürriyet gazetesine röportaj verdi.

 Başbuğ’un röportajı şöyle:

Sayın Başbuğ, Türkiye kararlılığını gösterdi ve Afrin’i vurdu. Ordu yönetmiş bir komutan olarak ‘Zeytin Dalı’ harekâtına ilişkin gözlemleriniz nedir?

12 Ekim 2017’de İdlib Harekâtı yapılmıştı. Türkiye’nin o günden beri Afrin’e girmeyi düşündüğünü ve planladığını değerlendiriyorum. Ancak uzun bir süre geçmesine rağmen bir türlü bu harekât gerçekleştirilemedi. Nedenleri üzerinde tartışılabilir.  Aralık ayının sonuna doğru da Suriye Ordusu güneyden İdlib bölgesine girmeye başladı. Türkiye bu andan itibaren, Afrin’e harekâtın yapılmasını hem gerekli, hem de zorunlu gördü.

Hava sahası açılmasaydı da yapılır mıydı?

Rusya açsa da, açmasa da Türkiye Afrin’e müdahalede kararlıydı. Beklenen, Afrin Harekâtı 20 Ocak 2018 günü saat 17.00’de başladı. Türk Ordusu, bu harekâtı en ince detayına kadar planlamıştır. Aynı şekilde de icrasını gerçekleştirecektir. Ordumuza güvenimiz tamdır. Afrin konusuna tekrar döneriz. Ancak bugüne nasıl gelindiğine bakılması gerektiğinde yarar olduğunu düşünüyorum. Dış sorunlara kısa vadeli, günlük açıdan değil, mümkün olduğu kadar orta, hatta uzun vadeli perspektiften bakarsanız daha iyi değerlendirirsiniz. Ve orta ve uzun vadede ne gibi hedefler koymanız gerektiğini düşünürken ilk bakmanız gereken yer geçmiştir. Suriye konusunda bunu yapalım. Nasıl geldik buraya?

Hangi tarihe gitmemiz gerekiyor?

Suriye’de çatışmaların başladığı Mart 2011’e. Suriye Devlet Başkanı Esad, olaylara çok sert tepki gösterdi. ABD başkanı Obama, “Esad gitmeli” dedi. Türkiye de aynı görüşü paylaştı. Ama 7 yıl oldu, Esad gitmedi. Başlangıçta tartışmalar demokrasi ve diktatörlük üzerinden yürürken, mezhepler ve onların destekleyicileri arasındaki çatışmaya dönüştü.

Afrin’e dönersek… Buradaki düzen ne zaman değişti?

Afrin dediğinizde coğrafyayı bir hatırlayalım. Özellikle batısı Kürt Dağları olarak geçer. Yüksek bir arazi kesimidir. Orada eskiden beri PKK vardır. Zaten PKK’ya ilk kucak açan, onu oluşturan Baba Esad’dır. Ancak burada önemli olan; Suriye yönetimi çatışmadan Temmuz 2012’de Afrin’den çekildi. YPG’ye bıraktı. 

Mecbur mu kaldı, siyaseten mi?

Birincisi Kürt dağları bölgesinde zaten PKK var. Belki de Türkiye’ye karşı bir koz olarak düşündü. Çünkü buradaki YPG’nin varlığı bir noktada Türkiye’ye ciddi bir tehdit. Düşünün; Kürt dağlarından atlayacaksınız, Amanoslar’a gideceksiniz. Üçüncüsü bir iç savaşa gidiyordu ve oradaki askerlerine ihtiyaç duymuş olabilir. Belki de bunu bilinçli olarak yaptı. Bu arada DEAŞ yok. Temmuz 2013’e gelindiğinde Suriye’de DEAŞ oluşuyor. 

Suriye’deki DEAŞ yapılanmasında Esad’ın rolü var mı?

Var. Muhtemelen Suriye’deki muhalif güçlere karşı kullanmak için buna izin verdi. Temmuz 2013’te DEAŞ oluşunca olaya müdahil olan yeni bir aktör ortaya çıkıyor: Abdullah Öcalan. Ağustos 2013’te şunu söylüyor: “Yeni oluşacak Suriye’de bizimkiler başat rol oynayacak, orada özerk bölgeler olur.” O zaman Türkiye’de açılım sürecindeyiz. Sonra diyor ki, “Müzakere çökerse, ikinci Suriye’nin eli kulağındadır.” Burada da bir tehdit var. 20 Ocak 2014’te Cezire’de özerk bölge ilan ediliyor, sonra Ayn el Arab (Kobani) ve Afrin’de kantonlar oluşuyor. Buradaki kırılma noktası Ayn el Arab. Mart 2015’te Amerika’nın desteğiyle YPG; Ayn el Arab’ı DEAŞ’tan alıyor. Burada Türkiye anlıyor ki, Suriye’nin kuzeyinde bir şeyler oluyor. Haziran 2015’te daha iyi anlamasına yol açan bir olay da Tel Abyad’ı YPG ele geçiriyor. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde bir “Kürt koridorunun oluştuğunu gördü. Aslında bu koridora “PKK terör örgütü koridoru” desek daha iyi olur. 2015 sonbaharında ise İdlib Esad’ın kontrolünden çıktı. Esad sallanıyordu. Ve işte Rusya olaya müdahale etti. 

Rusya’nın nihai hedefi nedir?

Putin, Esad ile 49 yıllığına deniz ve hava üssü anlaşması imzaladı. En azından kısa vadede, geçiş döneminde Esad’ın kalmasını istiyor. Fırat’ın doğusunun Rusya ve Esad’ın kontrolünde kalmasını istiyor. O zaman şunu sorabiliriz: “Acaba Suriye üzerinde Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri arasında gizli bir anlaşma var mı?” Var diyemem ama yok demek daha zor.  

Nasıl bir anlaşmadan söz ediyorsunuz?

Belki “Fırat’ın batısı Rusya ve Suriye hükümeti, doğusu ise ABD ve tabii YPG’nin kontrolünde olsun” gibi bir anlaşma. Şimdiki tablo bunu gösteriyor. 

Bu varsayımınızı güçlendiren argüman ne?

Ağustos 2016’da Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu’na başladı. Aynı anda Şam yönetimi de Halep’e operasyon yaptı. Dikkat ederseniz El Bab ile Halep bağlantılı. İkinci olay; Ekim 2017’de İdlib operasyonu başladı. Aralık 2017’de Şam Yönetimi çatışmazlık bölgesine, Hama’dan İdlib’e girmeye başladı. Bazı operasyonlarla Rusya, Şam yönetiminin Fırat Batısında güçlendirilmesini konsolide etmeye çalışıyor. Fırat’ın doğusu ayrı bir olay. Bu da zaten acaba ABD ile Rusya arasında gizli bir anlaşma mı var sorusunu düşündürüyor. İlginçtir; Şam yönetimi Hama’dan İdlib’e doğru operasyona başlamasının akabinde 31 Aralık ve 6 Ocak’ta Hmeymin Üssü ve Tartus’a İHA saldırıları oldu. Esasında Rusya da Suriye’deki Kürt kartını daha spesifik olarak YPG kartını ABD’ye bırakmak istemiyor. Hatta bir ara Astana’da Kürtlere ‘Kültürel Özerklik’ verileceğinin taslak anayasaya gireceği bile konuşuldu. 

Rusya’nın YPG kartını bırakmak istememesinin somut bir örneği var mı?

Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı operasyonuna başladığımızda Afrin’e gidileceği konuşuluyordu. Fakat Afrin’e gitmek için en doğusundaki Tel Rıfat’tan geçmeniz gerekiyordu.  Oraya Rus askerini koydular. Bir noktada Afrin’e girmemizi bloke ettiler. Rusya’nın diğer bir hedefi, kendisine tehdit oluşturacak Uygur Türkleri, Özbekler, Çeçenler Şam yönetimine karşı mücadele ediyor. Mücadele bitince nereye gidecekler. Rusya için bir sorun. Bunların büyük bölümü şu anda İdlib’de.

Siz bir anlaşma olabileceğini söylüyorsunuz. Ancak kafalarda ‘olası bir Trump-Putin çatışması’ da yok değil…

ABD Dışişleri Bakanı RexTillerson, Stanford’daki konuşmasında, “Güneybatı Suriye’de ABD, Rusya ve Ürdün 2017 Temmuz’undan beri beraber hareket ediyoruz. Amaç, bölgedeki tırmanmaları engellemek. Fırat Nehri boyunca Rusya ile aramızda anlaşma var” diyor. Bu somut olaylar da çatışma istemediklerini gösteriyor.

Rusya nasıl bir Suriye istiyor?

Ben Rusya’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduğunu düşünüyorum. Ama toprak ve siyasi bütünlüğünü korurken bugünkü yapılanma mı, yoksa farklı bir yapılanmayla mı bunu yapmak istiyor, bunu düşünmek lazım. En azından Suriyeli Kürtlere özerklik verilmesini düşünecektir. 

Ya ABD?

Ortadoğu dediğiniz zaman Amerika’nın birinci hedefi İran’dır. Ortadoğu bölgesinde attığı her adımda İran’la ilişkisi var mı yok mu ona bakın. Mutlaka İran ile ilişkisi olduğunu göreceksiniz.  Bir kere bölgede Amerika’nın stratejisini çok iyi analiz edelim. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde şunu söylüyor: “İran dünyanın terörist örgütleri desteklemede en önde gelen ülkesidir.” Ve yine bu belgede “Irak bağımsız bir devlet olarak uzun vadede bizim stratejik partnerimizdir.” Irak’ı İran’a karşı güç dengesi unsuru olarak görüyor. Suriye’de İran’ın etkisini kırmak istiyor. Elbette Rusya’nın etkisini de… ABD, 2011’den itibaren Esad’ın gitmesini istiyor. Ama kısa vadede Esad’ı kabul edecek mi, etmeyecek mi? 

Sizce?

Bana göre, Esad’ın kısa vadede pozisyonunda kalıp kalmaması PYD ve YPG’ye karşı alacağı pozisyonla bağlantılı olabilir. Amerika’nın Suriye’de ne istediğine dönecek olursak, Fırat doğusundaki YPG’nin yapılanmasını -ki devletleşmeye gidiyor- sağlamlaştırmak. ABD’nin son açıklaması “Biz Suriye’de kalacağız” oldu. Neden kalacaksın, DEAŞ bitmek üzere. 

Öyleyse neden kalıyor?

Belki Irak’ta yaptığı hatayı yapmak istemiyor. Amerikan ordusu Irak’tan erken ayrıldı. Obama’nın yaptığı en büyük hatalardan biriydi. DEAŞ doğdu. “Şimdi gidersek, tekrar DEAŞ boşluğa çıkabilir mi”.. bunu kullanıyor. Ama bence bunun daha ötesinde Fırat’ın doğusundaki yapılanmayı konsolide etmeye çalışıyor. Orada bir silahlı güç oluşturmaya çalışıyor. Bu hem Suriye’yle hem de İran’la ilgili stratejisinin bir parçası. ABD’nin Fırat’ın doğusundaki Suriye’de 12-13 üssü var. Amerikan askeri sayısı 2000-5000 arası. Bakın Savunma Bakanı 2 Aralık 2017’de “Biz YPG’yi polis gücü olarak destekleyeceğiz” dedi. 14 Ocak’ta DEAŞ ile Mücadele Sözcüsü, “Sınır Güvenlik Gücü kurulacak. 230 kişi eğitmen, bu rakamı 30 bine çıkaracağız. Türkiye ve Suriye, Irak hududunda konuşlandıracağız” dedi. 22 Aralık CENTCOM komutanı silahlı güç oluşturulacağından bahsetti. 4900 tır silah da gittiği düşünülürse... 

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

YPG’nin silahlı güç olarak yapılandırılması. Bir siyasi  partinin, yani PYD’nin silahlı gücü olur mu? Hangi konsepte koyacaksınız? Baştan sakat bir yapılanma. YPG eşittir PKK. 30 bin çok ciddi bir rakam. Bakın biz 1984’ten beri PKK ile mücadele ediyoruz. ABD, Fırat’ın Doğusu olayında o kadar hassas ki, Türkiye’nin Menbiç ve Rakka operasyonu desteğini kabul etmedi. Menbiç’e operasyonu engelledi. ABD’nin; muhtemelen Suriye’de bir federatif yapı düşündüğü kanaatindeyim. Irak anayasası federatif ama hiçbir federatif devlette olmayan bir madde koydular. Dediler ki “Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetiminin silahlı gücü oluşacak.” Irak modelini Suriye’de uygulamayı düşünmüş olabilirler. 

ABD’nin Türkiye’yle ilgili planı var mı sizce?

Türkiye’ye karşı YPG kartını kullanıyor olabilir. Orta ve uzun vadeli bir planın parçası mı? Yoksa Türk-Rusya-İran bütünleşmesini YPG ile kırmak mı istiyor? Bunları yoruma bırakalım. 

Oluşturulmaya çalışılan ‘Kürt koridoru’ ne gibi riskler taşıyor?

Türkiye için hayati güvenlik sorunu oluşturur. Bu oluşum, Irak’taki oluşumla aynı değil. Irak’ın kuzeyinde Irak Anayasası’na dayalı olarak oluşturulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi var. Bu yönetim tek parçalı değil. Çok önemli. Kasım 2016’da Amerika’ya bir ziyaret yaptım. National Defence University’de yapılan toplantıda Irak konusunda yetkililer vardı. Açıkça sordum: “Bizim Türkiye’de şöyle bir imaj var. Siz Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak istiyorsunuz. Türk-Amerikan ilişkilerini düzeltmek için bu endişeyi ortadan kaldırmanız lazım” dedim. 

 Cevabı?

“Mümkün değil” dedi. “Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurma şansı yok” dedi. Dikkat edin, bu Irak’ta referandumdan bir yıl önce olan bir konuşma. 

Nedenini söyledi mi?

“Tek parça değil, parçalı orası, birleşemezler” dedi. “Kısa vadede katılıyorum ama orta, uzun vadede ne düşünüyorsunuz” diye sordum. Orada biraz durdu. 

Suriye’de böyle olmaz mı?

Tablo tam ters. İki önemli fark var. Birinci fark Suriye’nin kuzeyinde oluşan oluşum PYD kim, PKK’nın organik bağlantısı olan bir parti. Silahlı gücü YPG. O da PKK’nın kendisi. YPG’nin içinde Türkiye’den giden binlerce PKK’lı var. Suriye’nin kuzeyinde oluşan bu oluşum PKK’nın bizatihi kendisi. Terör örgütünün kendisi bile Suriye’nin kuzeyinde bir gün kendi toprağı olacağını hayal edebiliyor muydu acaba? Irak’ın kuzeyinde öyle değil, kendi toprağında değil. Burada ilk kez kendi topraklarının sahibi, bir bölgeyi kontrol ediyor, idari yapısı var, silahlı gücü var. YPG’nin gücüne 50 bin diyen var. ABD’nin açıklamasına göre en az 30 bin olduğu görülüyor. Sorun burada.

Bugüne dönelim. ‘Zeytin Dalı Operasyonu’na…

Afrin operasyonunu anlamak için 12 Ekim 2017’deki İdlib operasyonuna gitmek gerekiyor... Bir kere Türkiye’nin İdlib operasyonuna başlamasının nedeni Afrin’e gidebilmekti. Haklıydı... Fırat Kalkanı operasyonu da doğruydu. Türkiye’ye 12 gözetleme noktası açacaksın denildi, 3 veya 4 tane açtı. Bunlar İdlib ve Afrin arasında. Diğer yerlerde açmadı. İdlib operasyonundan bu yana 3 ay geçti. Bir şey oldu mu? Özellikle Rusya’dan bir ‘tamam’ aldı mı, hayır. Haklı olarak Türkiye’nin kırılganlığı var. Türkiye’nin Afrin konusundaki beklentisinin karşılanmadığını görüyoruz. 27 Aralık’ta Cumhurbaşkanı’nın “Esad teröristtir” demesi boşuna değil. Çünkü çatışmasızlık ortamına rağmen, 26 Aralık’ta Esad’ın güçleri Hama’nın kuzeyinden İdlib’e operasyon başlattı. 

Afrin askeri operasyon açısından bakıldığında nasıl bir yer? 

Nüfusu 740 bin. Yüzde 60’ı Arap deniyor. 100-300 arası Rus askeri var. 8000 YPG’li olduğu söyleniyor. Menbiç’tenbile buraya takviye geliyor. Şam yönetiminin kontrol ettiği arazi üzerinden gelme şansı yok. Ağır silahlar var. Afrin’e coğrafi olarak baktığınızda dağlık, Kürt dağları var. PKK’nın yıllardır üs olarak kullandığı bölge. Afrin’e operasyon zor bir harekât. 

Fırat Kalkanı’yla karşılaştırırsak…

Çok daha zor. Coğrafya zor, ikincisi Afrin’de YPG ile ilk defa direk çatışmaya giriyorsunuz. Başta şunu söyleyelim. Türk Silahlı Kuvvetleri bunu başarıyla yerine getirir. 

Peki öyleyse sorun ne?

Şu bence: Komutanlar için bir askeri harekâtta en önemli husus bu harekâtın en az zayiatla yapılabilmesi. Ancak zayiatsız harekât olmaz. 

En az zayiat nasıl sağlanacak?

Muharebe alanı hazırlanarak. İlk önce özel kuvvetleri sızdırırsınız, onların hedef tarifiyle hava kuvvetlerine yüklenirsiniz. İyice çökertirsiniz, sonra kara unsurlarıyla girersiniz. Hava sahasının açılmasında ikinci önemli unsur, tahliyelerdir. Lojistik destektir. Özetle yaralıların tahliyesi. Aksi halde karaya bağlı oluyorsunuz, zayiat artıyor. 

Suriye’nin “Türkiye saldırırsa uçaklarını vururuz” açıklaması için ne diyeceksinz?

Acaba Suriye bu açıklamayı Rusya’nın onayı ya da bilgisi olmadan yapar mı? O da ilginç. 

Terörist YPG askeri olarak nasıl bir yapılanma?

Belirli bir eğitim almış, zırhlı araçları, silahları var. Tanksavar füze sistemleri var. El bombaları, roketleri, 120 metrelik havanları var. İnsansız hava araçlarını kullanıyor. Yani PKK’dan daha eğitimli, daha teçhiz edilmiş bir askeri yapılanmayla karşı karşıyayız. Tabii ki TSK bu tehdidi ortadan kaldırır. Karadan da, havadan da… Bu harekâtın en önemli özelliği DEAŞ’ı yenen güce karşı bir harekât yapıyorsunuz. Avrupa’nın tepkisi olacaktır. Tabii Afrin’de olaylar olurken, Türkiye içinde ve sınır boylarında PKK’nın eylemlerine karşı da hazırlıklı olmamız gerekiyor. Son sözümüz şu olur: Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerstone’un sözünü hatırlamak gerekir: “Ne dostluklar ne de düşmanlıklar sonsuza kadar sürer. Sonsuza kadar sürecek olan milli menfaatlerdir.”

Afrin tümüyle temizlenirse Türkiye’nin kazancı ne olur?

Dediğim gibi Afrin’de Kürt Dağları’ndan atlıyorsunuz, Amanos’lara geliyorsunuz. Afrin’i PKK’dan temizlerseniz bu tehdidi yerinde etkisiz hale getirirsiniz. Orada ellerindeki ağır silahların bir kısmını imha eder, bir kısmını ele geçirirseniz o da bir avantajdır. Önemli olan en azından kısa vadede, Kürt koridorunun Akdeniz’e kadar uzanması ihtimalini kırarsınız. Bu manevi, psikolojik bir darbe olur. Afrin YPG ve PKK’dan temizlenirse belki Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmını da rahatlıkla Afrin’e yerleştirme imkânınız olabilir. 

Afrin’in bütün sorunları çözmesi olası mı?

Yararlıdır, ama çözmez. Ana resim Fırat’ın doğusundaki yapılanma. Bunu etkisiz hale getirmek için mucize çözüm “Şam’ın Sınırlara” çıkmasıdır. Bu Şam ve Rusya’yla beraber olur. Amerika’yı da bu konuda ikna etmekle olabilir. 1984’ten beri PKK’yla mücadele ediyoruz. Bu operasyonları hep Barzani’yle beraber yapmaya çalıştık. Esad, 18 Aralık’ta “ABD ile işbirliği yapanlar vatan hainidir” dedi. YPG ve PYD’yi kast ediyor. Bu konudaki düşüncesi sağlamsa önemlidir. Bu noktada Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerstone’un sözünü hatırlamak gerekir: “Ne dostluklar ne de düşmanlıklar sonsuza kadar sürer. Sonsuza kadar sürecek olan milli menfaatlerdir.”

Türkiye Afrin’den sonra Menbiç’i de vuracağını duyurdu. Menbiç’te ne olur?

“Siyasi açıdan, Menbiç’e yapılacak bir harekât, Afrin’e yapılan harekâtdan daha karmaşık ve zor olur. Orada, ABD, Rus ve Suriye askeri var.

Maliye, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin peşinde Narin cinayetinde 4 sanığın dışında 'korunan' 1 kişi daha var Muğla'da 4.7 büyüklüğünde bir deprem Yılbaşında sofralar boş kalacak Motorlu Taşıtlar Vergisi'ne büyük zam Kredi kartı ve banka kartı şifresi için yeni karar