Dilipak'tan AK Parti'ye FETÖ uyarısı
Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak bugün köşesinde "FETÖ davaları nasıl gidiyor?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Akit yazarı Abdurrahman Dilipak bugün köşesinde "FETÖ davaları nasıl gidiyor?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Dilipak, AK Parti'yi FETÖ davalarına karşı uyarırken yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:
Toplumda da, yargıda da kafalar karışık. Hâlâ operasyonlar devam ediyor. Ama hâlâ hiç başlatılmayan süreçler var. Hatta FETÖ ile iltisaklı olup olmamak değil, kripto birçok isim siyaset, bürokrasi, iş ve STK’lar içinde yükselmeye devam ediyor. Bu işin uluslararası bağlantıları, medya ve sermaye içindeki uzantıları konusunda hiçbir şey yapılmıyor değil, ama bu konuda cevabını arayan bir sürü soru var. FETÖ ile geçmişte ileri derecede ilişkisi olan isimler sistem içinde yerlerini korurken, cep telefonundan “Kimse Yok Mu”ya 5 lira gönderen adam işten çıkartılıyor.
FETÖ ile mücadele eden kimileri maliye, belediye, polis, yargı, finans kurumları üzerinden taciz ediliyor, hatta cezalandırılıyor.
Garip bir ihbar mekanizması var. Geçen gün bir FETÖ davasını izledim. Hakim tanığa soruyor: “Niye daha önce bu şahıslar hakkında şikayette bulunmadınız?”. Kim şikayette bulundu ki? O yargıçlar, savcılar, mahkeme katipleri şikayette bulunabildiler mi? Her yerde vardılar. Devlet onlarındı. Ne istediler de almadılar ki, verilmedi ki! Bu anlamda hangi bakanlıkta kim, hangi vali, kaymakam, belediye başkanı bunlara hayır diyebildi ki! Peki, ihbar eden, şikâyette bulunanlar olmadı mı? Oldu! Peki, o şikâyetlerin sonucu ne oldu o günlerde. Şikâyet ettiğiniz kişiler değil, şikâyet edenlerin başına gelmeyen kalmadı. Adamları bin pişman ettiler. İşlerinden oldular. İşletmeleri perişan ettiler. “Dokunan yandı!” Güç onlarındı! Kimi servetini kaybetti, kimi sağlığını.
Mesela, alın size Manisa Emniyet Müdürü Erdal Tayfur Ceren. “Abla”lara ilk operasyon yapıp başörtülü bir ablaya kelepçe taktığı için görevden alınıp “bankamatik memur” yapılan Erdal Tayfur Ceren. Bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. O zaman kim böyle bir risk alabilir ki! O zaman hakimi, savcısı, emniyet müdürü, istihbaratçısı, kendine ulaşan bir bilgiyi, daha üst makamlara ulaşmak için başkalarını aracı yapmaya mecbur kalır. Mesela, görevden alınıp sanık sandalyesine oturtulan Emniyet İstihbarat Amiri Emin Kumsal, daha kaç tane isim sayarım size.
15 Temmuz sonrası ne oldu! Tamam, operasyonlar başladı. Mesela o günlerde bunlar hakkında ihbarda bulunan bir ilin emniyet istihbarat amiri, görevinden alınıp sanık sandalyesine oturtuldu. Adam hâlâ işsiz. Bu defa FETÖ’cüler, FETÖ’cü olmayıp, bir şekilde bunlarla teması olup, 15 Temmuz sonrası bunlarla her türlü ilişkisini kesenler hakkında, onları cezalandırmak için FETÖ’cüler suç duyurusunda bulunmaya başladılar. Böylece kendilerini de aklamış oluyorlardı.
Kardeşim herkesi gazete abonesi yapmışlardı. Bunların şirketlerine mal veriyorsanız, bunlardan mal alıyorsanız, gazetelerine de abone yapıyorlardı, derneklerine de üye yapıyorlardı. Derneklerine üye olmaz, zekâtlarınızı bunlara vermezseniz ihale alamaz hale gelmişlerdi. Mal satsan paranı alamıyordun. Bunları gördük, yaşadık. Çocuklarını da bunların okullarına gönderiyorlardı. AK Parti tabanının bile üçte ikisi bu durumdaydı. Bakanlar, milletvekilleri bunların etkinliklerine katılıp gözyaşları içinde sahnelenen gösterileri alkışlıyorlardı. Bu gösterilerin sponsorlarına bakın, üçte ikisi AK Partililerdir. Onlara dokunulmuyorsa, garibanlara neden bunlar yapılıyor.
Bakın, bu işe bulaşıp tevbe edenler de var, hâlâ inadına bu yolda gittiği halde tevbe etmiş görünen de. Her çeşit insan var. Birileri de polis, istihbaratçı, savunma, savcı, yargıç kılıklı adamlar, bu sanıkları soymak için köşe başlarını tutmuş bekliyorlar. Kimi önce hayali tanık ihbarları ile ihbar yapıp, adamın evine - işine çöküyorlar, sonra da kurtarma bahanesi ile adamı soymaya çalışıyorlar. Bunlar da var ve bu işler de çözülmüyor, sürüncemede kalıyor, sonra da şüyuu vukuundan beter hadiseler haline geliyor. Hedef seçilen kurbanlar perişan edilirken, bu komployu örgütleyenler itibar görebiliyor, terfi edebiliyor. Yazık değil mi, günah değil mi? Bazı gerçekleri yaşayarak öğreniyor insan, ama sorumlu mevkidekiler maalesef görmek istemiyorlar ve bu konuların üzerine gitme konusunda isteksiz davranabiliyorlar. Gitmek isteyenler ise engelleniyor, bastırılıyor.
Şimdi FETÖ ihbarını FETÖ’cüler yapıyor. Bu eski dirsek teması olanları ihbar edip, kendileri FETÖ karşıtı olmuş oluyor. Birkaç deşifre olmuş kripto FETÖ’cü ismi de listeye ekleyip ihbarda bulunuyorlar. Böylece bir taşlar iki kuş vurmuş oluyorlar. Hem kendilerini aklıyorlar, hem de bu işi sulandırıp, bu işle doğrudan alakası olmayan ya da geri dönenleri cezalandırmış, toplumda bu konuda vicdani bir tartışma başlatmış oluyorlar.
Öte yandan, dikkat! FETÖ’den boşalan yere, eski FETÖ’cüler, muteber vakıf, dernek, çevre, tarikatlarla ilişki kurup, onlar adına, yine aynı yöntemlerle yerleşmeye başladılar. Hem bu tarikat, vakıf, dernek ve çevreleri ifsad ediyorlar, hem de onlar adına mevzi kazanıyorlar. Eş zamanlı olarak bu yapıları da kendilerine benzeterek ele geçiriyorlar. Devleti bile ele geçirmeye çalışan bu kadrolar bugün, tarikatları, vakıf, dernek, oda, baro, sendika gibi yapıları ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu sosyal siyaset planlaması McKinsey aklı. CIA aklı.
Hadi diyelim, devlet kendini temizlemeye çalışıyor. Bu tarikat ve benzeri yapılar bunların elinden yakalarını nasıl kurtaracaklar. Çok zor. Aslında atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Bunlarda para var. Kadın da var, hâlâ istihbarat desteği de alıyorlar. Dış dünya ile temasları da iyi. Manzara pek iç açıcı değil.
Bakın, bu kurgulanmış ihbarlar sonucu, bugün gerçek FETÖ’cülerden daha çok, bu örgüt iddiası ile suçlanan insanlar var, görevden atılan, yurt dışı çıkış yasağı konulan ve hakkında dava açılan.
Bu yapılar hâlâ terör estirmeye devam ediyorlar. Birileri de tabiatı ile korkuyorlar.
Şimdi bunlar bir de “AK Parti’ci”, “Tayyip Erdoğan’cı” geçinerek, yine belediyeler ve diğer resmi kurumlar üzerinden kendilerine karşı gördükleri kişilere karşı terör estiriyorlar. Bu maske ile troller vasıtası ile yıldırma, caydırma, bastırma operasyonları yapıyorlar. Bunlar sureti haktan görünmekle kalmıyor, aynı zamanda korunuyor ve himaye görüyorlar, tuzu kuru AK Parti içindeki AKP’liler tarafından. Bunlar, AK Partili bazı iş adamları ve parti teşkilatlarında da yer kapmak için her yolu deniyorlar. Bu adamlar yerel seçim öncesi “Kraldan çok kralcı” olabilirler.
Eğer yerel yönetim seçimlerinde, başkanlık ve belediye meclisi üyelikleri için şaibeli isimler listeye girerse, halkın tepkisinin ne yönde olacağını kimse kestiremez. Eğer ince elenip sık dokunulmazsa 15 Temmuz’un rövanşı alınmış olur ve başladığımız yere geri döneriz.
Bakın bu yapı, sadece Türkiye’ye has, Fetullah Gülen’le başlayıp biten, o çevrelere has bir örgütlenme modeli değil. Bu yapı, her ülke, her mezhep, her tarikat, hatta bu yapıya karşı yapılar içinde de örgütlenebilir. Yani AK Parti içinde AKP’li dediğimiz gruplar içinde örgütlenebilir. Haram para, kadın, gayrimeşru güç olan her yerde anında hayat bulur. Onlar Hizbuşşeytan’dırlar ve şeytanın olduğu her yerde, icabında “Melek maskesi takmış Şeytan”ın dostları ile buluşurlar. Boşuna bize “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” denmedi! Ben vakit, çok daha geç olmadan, yeni bir seçimin arefesinde, yeni bir miladi yılın eşiğinde bir kere daha hatırlatayım, uyarayım dedim. Selam ve dua ile.