Hande Fırat yazdı: Düğümü çözen soru!

Yazar Hande Fırat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuk teklifiyle gelen ABD Başkanı Trump’a telefonda hangi soruyu sorduğunu açıkladı.

Hürriyet yazarı Hande Fırat ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçen görüşmeyi kaleme aldı.

Fırat’ın ‘Sen El-Kaide ve DEAŞ ile masaya oturur musun?’ başlıklı yazısı şöyle;

“Sizi önce 14 Ekim Pazartesi gününe götüreceğim. Barış Pınarı harekâtı sürerken 14 Ekim günü ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonda görüştü. Sosyal medyada, kamuoyu önünde art arda yaptığı açıklamalarda ABD Başkanı “ateşkes ve arabulucu” kelimelerini kullanmaya başlamıştı. Dünyanın süper gücü olarak tanımlanan, üstelik 11 Eylül saldırıları ile terörün ne demek olduğunu çok iyi anlamış bir devletin başkanı, çekinmeden, sıkılmadan tüm dünyanın gözü önünde Türkiye’nin “terör örgütüyle ateşkes yapmasını” ve kendi arabuluculuğuyla “terör örgütüyle masaya oturmasını” istiyordu.

Bu isteğini telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da söyledi. Tepkisini, teröre bakışını telefonda çok açık sözlerle ortaya koyan, “Türkiye’nin terör örgütleriyle masaya oturmayacağını” söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sen El-Kaide ve DEAŞ ile masaya oturur musun?” sorusunu yönelttiği Trump’a “Bizim açımızdan böyle bir şey asla söz konusu olamaz” yanıtını verdi.

Barış Pınarı harekâtı sürerken sadece Erdoğan-Trump değil, Amerikalı-Türk yetkililer arasında çok kritik görüşmeler yapıldı. Trump’ın “arabuluculuk” teklifine, YPG’nin sözde komutanı ile telefon görüşmesi yapmasına, “rezalet” bulunan mektubuna da o görüşmelerde çeşitli seviyelerde yanıt verildi. Yanıtları Ankara’ya

gelen ve müzakereyi yürüten heyetteki isimler bizzat Türk muhataplarından duydular.

Bir başkan nasıl bir teröristle görüştürülür?

Trump’ın A takımından bir isimle yapılan görüşmede, “Trump-sözde SDG komutanı görüşmesine” atfen Ankaralı üst düzey yetkili, “Bir teröristi ABD Başkanı ile nasıl telefonda görüştürürsünüz, bunu nasıl yapabilirsiniz?” sorusunu yöneltti. Ankara’da sinirler zaten gergindi. Bu gerginlikte ABD Başkanı’nın kaleme aldığı sorunlu mektup da etkili olmuştu. Mektubu ABD Ankara Büyükelçisi David M. Satterfield, “Bizzat elden getirmem konusunda talimat aldım” diyerek Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a getirdi. Cumhurbaşkanlığında yapılan değerlendirmede mektup, içerik açısından da üslup açısından da çirkin bulundu. Sistemin “Obama dönemindeki” sorunlu tüm tezlerin arkasında durduğu yeniden görüldü.

Süreçteki tespitler

Bu süreçte Ankara da kendi içinde peş peşe değerlendirme toplantıları yaptı. Başkan Trump’ın bir yandan da ABD içinde çok sıkıştığı tespiti ortaya çıktı. Trump’ın “sağ-dindar-muhafazakâr” tabanı “azil sürecinde” bile kendisini yalnız bırakmazken, Türkiye konusunda Trump’ın karşısına geçti. Oysa Ankara, Trump’ın en başından beri “Suriye’den çekilmeyi” istediğini ancak buna gücünün yetmediğini; “Obama döneminde yerleşen” hatta “geçmişi ve geleceği” olan ve “İran’a, Rusya’ya karşı daha güçlendirmeyi tercih ettiği” terör örgütüyle ilgili politikasında sıkıştığını biliyordu. Sonuçta ABD askerlerini Suriye’nin kuzeyinden çekti, ancak terör örgütüyle angajmanını “şimdilik” bitirmedi.

Uzlaşmanın sonuçları

ABD Başkanı Trump’ın “A takımını çözüm için gönderme” teklifi ve müzakereler neticesinde ortaya çıkan uzlaşma metnini Ankara’nın nasıl bulduğuna ve bundan sonraki sürece de bakacağız.

ABD-Türkiye ilişkileri büyük bir kriz daha yaşadı, ancak kriz dondu. Krizin ortadan kalkması için bundan sonra iki ülke tarafından atılacak adımlar önemli olacak.

İki taraf da masadan eli boş kalkmadı. Türkiye, Barış Pınarı harekâtı operasyonunu başlattığı, Tel Abyad-Resulayn arası 120 kilometre uzunluk, 30 kilometre derinlikte güvenli bölgeyi kısa sürede aldı. ABD ise doğal müttefiki terör örgütünü şimdilik kurtardı. ABD, Suriye’nin güneyinde terör örgütüyle çalışmaya devam edecek.

ABD ve Türkiye’nin ortak basın toplantısı yerine Pence’in ve Çavuşoğlu’nun ayrı ayrı basın toplantıları düzenlemelerinin nedeni “iç kamuoylarına mesaj” idi.

Sürecin en sancılı başlığı, daha önceki müzakerelerde de olduğu gibi “silahların toplanması”. Güvenli bölgeden teröristler çekilirken silahlarını bırakmaları isteniyor. Ancak nasıl bir mekanizma kurulacağı, bu mekanizmanın işleyip işlemeyeceği muamma. Diğer yandan güneyde terör örgütüyle çalışmaya devam edeceğini açıklayan ABD, yeteri kadar silahlandırdığı teröristleri güneyde eğitmeye-donatmaya da devam edecektir.

ABD’nin kuzeyden çekilmesi, Rusya ile yanında Şam rejimini kuzeyde “başaktör” olarak oyuna soktu. Cumhurbaşkanı tarafından güvenli bölgenin hedefi “tüm Suriye sınırı” olarak açıklansa da Resulayn-Telabyad hattı dışındaki alanlar için görüşmeler Rusya Devlet Başkanı Putin ile yapılacak. Salı günü Soçi’de Putin’e “Kobani, Menbiç ve Kamışlı başta olmak üzere terör örgütü Türkiye sınırından çekilsin. Terör örgütü kaldıkça ABD yerine Rusya’nın ya da rejimin geçmesi kabul edilemez. YPG’nin kalması kabul edilemez” denilecek. Ankara, Putin’in “Erdoğan’ı kaybetmek istemeyeceği” yorumunu yaparak, orta yol bulunulacağını düşünüyor.

Erdoğan Soçi’de Putin ile görüşürken salı günü ABD “yaptırımları” uygulamadan kaldıracak. Yeni yaptırımların olmaması için ABD hükümeti çaba gösterecek. Bu, iki ülkenin iş dünyası açısından da önemli. 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi için başta Türk-ABD İş Konseyi olmak üzere iki ülkenin ilgili kuruluşları, gelecek haftadan itibaren ABD’de yeniden ortak çalışmalara başlıyor.

Türkiye, Resulayn-Telabyad arasında çekilmenin tamamlanması, arama-tarama faaliyetleriyle bölgenin temizliğini ve alan hâkimiyetini sağladıktan hemen sonra mültecilerin yerleşebilmeleri için çalışmalara başlayacak. Eşzamanlı olarak AB üyeleri ve ABD ile mültecilerin durumunu, maliyeti konuşacak.”

Eczanelere 5 litrelik etil alkol sınırlaması İsrail'in hedefindeki yeni ülke belli oldu! Balıkesir'de patlayıcı fabrikasında patlama! İçişleri Bakanı Yerlikaya Suriye'ye dönenlerin sayısını açıkladı Şifreli dil geliştirmişler! Suriye'de tüm muhalif gruplar kendini feshedecek