İmamoğlu İBB'nin mali tablosunu açıkladı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Meclis toplantısında mali tablosunu açıkladı.
İmamoğlu, belediyenin ve bağlı şirketlerinin tüm hesapları ile ilgili mevcut finansal duruma dair bilgiyer paylaştı, planlanan bütçeye göre gelirler ile giderler arasında 3.2 milyar TL'lik fark bulunduğunu ifade etti:
Gördüğüm manzara tüyler ürpertici. Sizlere bugün bu ürperitici durumu, yani nasıl bir İBB devraldığımızı anlatmak istiyorum. Büyükşehir Belediye Meclisi'nin onayladığı bütçe, gerçek gelirler ve gerçek ihtiyaçlara göre yapılmış bir bütçe değildir. Planlanan bütçeye göre gelirlerle giderler arasında eski parayla 3.2 katrilyon liralık, yeni parayla 3.2 milyar liralık fark vardır. Paranın, emeğin, üretimin, hak ederek kazanmanın önemini, değerini bilen hiç kimse, kendi bütçesini bu anlayışla yapmaz. Bu, sırtını merkezi hükümete yaslamanın, sorgulanmadığını bilmenin rahatlığı içinde hazırlanmış, tam bir mirasyedi bütçesidir. Ne beklenen gelirler gerçekçidir, ne giderler. "Bütçe açığı olursa olsun, bir yolunu bulur idare ederiz" mantığı hakimdir. Bütçe yapılırken 7-8 milyarlık bir fon bulunması öngörülmüş, ancak bu yıl içinde herhangi bir kredi ya da fon yoluyla borçlanmaya gidilmemiştir. İş bilmeyen, çalışmaya gönlü olmayan mirasyediler dışında, koca İstanbul'da, hatta bütün Türkiye'de, kendi bütçesini böyle yönetecek tek bir iş insanı, tek bir Allahın kulu bulamazsınız. Ödemelerde hiçbir gerçekçi öncelik gözetilmemiştir. Kasada vergi ve maaşlar için para bırakmak gerekirken, Belediyeyle iş yapmış kişilerin geçmişe dair borçlarını kapamak öncelenmiştir. Bütçeyi yöneten aklın ve ahlakın, 16 milyon İstanbulluyu öncelemediği apaçık ortadadır.
İmamoğlu, planlanan bütçede gelir gider farkı 3,2 milyar lira olsa da, toplam gelirlerin ilk altı ayda planlanandan 2 milyar lira daha az gerçekleşmiş durumda olduğunu belirtti, yıl sonunda söz konusu farkın en az 4 milyar liraya ulaşacağını, 2008'deki finans krizinde dahi farkın bu denli açılmadığını belirtti:
4 milyar TL’lik gelir kaybına karşılık giderleri düşürmek amacıyla hiçbir çalışma yapılmamış olduğu için giderlerde bir gerileme olmayacak. Bu nedenle bütçe açığımız an itibariyle 7,2 milyar liradan az değildir. İstanbul Belediyesi'nin gelirleri ve giderleri arasındaki fark, 2008 krizinde bile bu kadar açılmamıştı. Bir kamu kurumunun gelir ve giderleri arasında bu kadar büyük bir uçurum oluşursa, o uçuruma herkesten önce vatandaşlar düşer, dar ve sabit gelirliler düşer. Doğacak kriz bütün ülkeyi etkiler. Yaratılan gelir - gider uçurumu nedeniyle böyle bir riskin eşiğindeyiz.
İBB Başkanı İmamoğlu İBB Meclisi'nde yaptığı konuşmada belediyenin gelirleri artmadığı halde giderlerinin bu kadar ölçüsüz olmasının ardında yatan nedenin israf düzeni ve seçim ekonomisi olduğunu söyledi:
Belediyedeki mevcut israf düzeninden nemalanan bir avuç insanın çıkarı gözetilmiştir. Onların sürekli artan talepleri karşılanmaya çalışılmıştır. Son yıllarda, ülkenin sürekli bir seçim atmosferi içerisinde olması nedeniyle, makro ekonomik gerçekleri ve dengeleri hiçe sayarak "seçim ekonomisi" uygulayan hükümet, bunun bedelinin önemli bir bölümünü de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yıkmıştır. İBB yönetimi de, seçim zamanlarında mevcut hükümeti korumak istemiş, ekonomik krizi yönetemeyen hükümetin daha fazla zorlanmaması için, yükü vatandaşın sırtına yüklemiştir. (...) An itibariyle fiilen 7,2 milyar olan gelir-gider farkı, önceden alınmış olan kredilerin ödemesiyle birlikte ise 9,8 milyara kadar çıkmaktadır. Ayrıca, ülkedeki enflasyonist ortam, gelir gider dengesizliğini daha da ağırlaştırıcı bir etki yaratmaktadır. Çünkü enflasyonist ortamda, diğer gelirler gibi, kamunun vergi gelirleri de düşer ve kurdaki artış sebebiyle de giderleri artar. Ekonominin bu en basit, en temel gerçekleri bile dikkate alınmadan yapılan bir bütçe var karşımızda. (...) İBB yönetimi işin bu boyutuyla hiç ilgilenmemiş, hem Belediyeye gelir getirecek, hem de vatandaşın hayatını kolaylaştıracak yatırımları tamamlamaya öncelik vermek yerine, bir avuç insanı, israf düzenini daha da mutlu edecek işlere öncelik vermiştir.
İmamoğlu, 2015'ten bu yana İBB gelirlerinde hiçbir şekilde artış yaşanmadığını ancak belediyenin ortadaki tabloya karşın yatırıma yöneldiğini öne sürdü, bu dönem içinde yapılan yatırımları "batırım" olarak niteledi:
Yani olmayan parayı yatırmışlar. Sonra da yatırımların yavaş ilerlemesi, kur farkından dolayı maliyetlerin katlanarak artmasıyla bütçeye çok ağır bir yük binmiştir. Buna yatırım denmez, buna "batırım" denir. İstanbul Belediyesi istikrarlı bir biçimde batırılmaktadır. Bu gidişatı durduracağız. İBB’nin bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 97'si devlet kurumlarından alınan paylar, gayrimenkul satış geliri ve iştirak karlarından oluşmaktadır. Görüleceği üzere, toplam gelirin %72 si devletten gelmektedir. (...) İlk 6 ayda devlet İBB’ye ödemesi gereken tüm rakamları ödememiştir. Ayrıca iştiraklerden beklenen kar payları da şirket performanslarının çok üzerinde öngörülmüş ve performaslarını artırıcı hiçbir stratejik adım atılmaması nedeniyle karlılıklar dibe vurmuştur. Bütün bunlar İBB’nin hizmetlerini aksatmasına neden olmuştur. (...) Elindeki bütçeyi akıllı şekilde kullanamayan, elindeki işletmeyi güçlendirip geliştiremeyen her hangi bir mirasyedi ne yaparsa, son 2 yıldır İBB de aynısını yapmaktadır. İBB elindeki gayrımenkulleri satarak durumu idare etmeye çalışmaktadır. Bu nedenle, son 2 yıldır İBB'nin en büyük gelir kalemlerinden biri taşınmazların satışından kaynaklanan sermaye gelirleridir.
İBB Başkanı, belediye şirketlerinin karlılık durumlarının son üç yıl içinde istikrarlı bir şekilde düştüğünü ifade edip, yılın ikinci yarısında 1,7 milyar TL öngörülen gayrimenkul satışının ekonomik kriz ortamında gerçek dışı bütçeye işaret ettiğini belirtti:
Bu yolun sonu çöküştür, iflastır. Bu gidişatı çok ciddiye almak ve temelden değiştirmek zorundayız. Günü kurtarma zihniyeti İstanbul'un geleceğini ipotek altına almaktadır. İBB yönetimi giderlerin çoğunu ötelemiş ve yüzde60’ını ikinci altı aya bırakmıştır. İşin kötü tarafı, bunların gerçekleşmemesi ya da ötelenmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. (...) Tasarrufla ilgili alınmış olan tek tedbir, İBB’nin cari borçlarının ödenmemesi olmuş. Gördüğümüz kadarıyla İBB’ye mal ve hizmet tedarik eden çok sayıda yüklenici uzun zamandır ödeme alamadığı için batma noktasına getirilmiştir. İBB'nin kısa vadeli yükümlülüklerini, mevcut ve nakit dönem varlıkları ile karşılama oranında 1 olması gereken değer, bilanço makyajları temizlenince 2019 yılında 0,1 gibi korkutucu seviyelere gerilemiştir. 2018 öncesi % 0.8 – %1.2 aralığında değişen faiz giderleri kötü finansal politikalar nedeniyle % 8'e çıkmıştır. Bu grafiklerin yönünü düzeltmek de ancak bütüncül bir zihniyet değişikliğiyle mümkündür. Biz bunu yapacağız.
İmamoğlu, İBB'nin finansal yapısının bozulduğunu söyledi; bunun nedenleri arasında plansız proje, kamu maliyesinin kurallarının çiğnenmesi, israf, yanlış bütçeyi öne sürdü:
Yatırımlar uzun ve plansız projelere dönüştürülmüş. Uygulanan yanlış politikaların yarattığı ekonomik kriz nedeniyle İstanbul Belediyesi'nin gelirleri enflasyonun da üzerinde tepe taklak edilmiştir. (...) Kamu maliyesinin bilinen tüm kuralları çiğnenmiş ve korkunç bir israfa yol açılmış. Örneğin, normalde Temmuz ayında kullanılacak olan Maliye katkı payı İBB’ye, ülke tarihinde ilk defa, 15 gün önce, yani biz yönetime gelmeden önce ödenmiş. Maliye'den gelen ve Temmuz ayında kullanılması gereken 980 Milyon liralık tüm nakit 1 hafta içerisinde kullanılıp bitirilmiş. (...) Gerçekçi bütçe yapılmamış, krize ve seçime rağmen gelirler şişirilmiş ve giderler düşük öngörülmüştür. Gerçekler karşısında bütçe dengeleri alt üst olmuş. Yazıktır, günahtır. Son 2 yıldır, elde avuçta hızlı satılabilecek ne varsa satılmış. Bütçeyi dengelemek için Belediyenin elindeki gayrımenkuller değerini bulmadan satılmış. Yazıktır, günahtır. Belediye şirketleri çok kötü yönetilmiş, yönetiliyor… Şirketler istismar ediliyor ve karlılıkları azaldığı için Belediyeye kar payı veremedikleri gibi, maaş ve vergi ödemeleri için de belediyeye muhtaç durumdalar. Yazıktır, günahtır. Ülkedeki seçim ekonomisinin bedeli İstanbullulara ödetiliyor. Yazıktır, günahtır.
İmamoğlu, İBB'nin müteahitlere, şirketlere, iştiraklere, firmalara, şahıslara vadesi geçmiş borcun 5,8 milyar TL olduğunu, 1 buçuk 5 milyarlık kısmın iştiraklere olduğunu, iştirakler ödeme alamadığı için ise taşeronlara ödeme yapılamadığını söyledi, İBB'nin borç yüküne de değindi:
İBB’nin borç yükü 2014 yılında 7,6 milyar TL iken, 3.8 kat artarak 2019 yılının ilk altı ayında 28,8 milyar TL olmuştur. Ancak belediyenin hizmetlerini yerine getirebilmesi, çalışanların maaşlarının ödenebilmesi için bütçede öngörülen en az 3,2 TL'lik ilave finansman ihtiyacı bulunmaktadır. İstanbul’un geleceği ipotek altına alınmış durumdadır. Ayrıca 28 Milyar TL’lik borç kadar da gelecekte ödenecek olan, anlaşması imzalanmış yatırım projeleri bulunmaktadır. Plansız, hesapsız yatırımlarla ağır taahhütlerin altına girilmiştir. Aralık sonuna kadar beklediğimiz gelirlerin toplamı 6,2 milyar liradır. Oysa ki Aralık sonuna kadar yapılması gereken ödemelerin toplamı 10,7 milyar liradır.
İBB Başkanı İmamoğlu ortaya koyduğu tablo ile ilgili çözüm yöntemleri arasında ilk olarak nakit akışının düzeltilmesi için acil kredi bulunacağını belirtti, İBB'nin tasarrufa gideceğini yineledi:
Şirketlerin yönetimlerinin liyakat usulüne göre yenilenmesi ve gelirlerinin arttırılması. Bunun için de bir an evvel tüm iştiraklerin Olağanüstü Genel Kurullarının toplanması ve yeni yönetimlerle ilgili kararların alınması şarttır. Tasarruf tedbirlerinin hayata geçirilmesi, mevcut projelerin tek tek ele alınarak hızlandırılması gerekmektedir. (...) Belediyenin giderleriyle gelirlerini dengelemek ve yarım kalmış, aşırı yavaşlamış yatırımları sonlandırabilmek için bu meclise büyük bir görev düşüyor. Ama bunu yaparken de alınan kredilerin nereye nasıl harcandığını çok yakından, çok titizlikle takip edin, sorun, sorgulayın. Sorunu çözmenin tek yolu budur. (...) Aslında 2019 yılı bütçesi kabul edilirken, bu meclis 3.2 milyar liralık borçlanmayı öngörmüş ve bu borçlanma ihtiyacını kabul etmiştir. Bununla birlikte, biraz önce açık şekilde ifade ettiğim gibi, gelirlerde ortaya çıkan düşüş neticesinde bütçe açığı 4 Milyar daha artmaktadır. Bu nedenle ortaya çıkan toplam net borçlanma ihtiyacı 7,2 Milyar TL’ye yükselmiştir. Bu rakama kredi geri ödemelerini de eklersek, gerçek borçlanma ihtiyacı 9,8 Milyar TL’ye ulaşmaktadır.