CHP'li Özgür Özel: Yerel seçimlerde sürpriz adaylarımız olacak
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel ile TBMM'de bir araya geldik. Yerel Seçimlerden parti içi siyasete, Türkiye gündeminden seçim stratejilerine kadar pek çok konuyu konuştuk.
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, hepimizin kafasında yanıt bulmayı bekleyen pek çok soruya önemli açıklamalarda bulundu. İşte Özgür Özel röportajımız sizlerle...
CHP’NİN YEREL SEÇİM STRATEJİSİ BELLİ OLDU MU? CHP NE ZAMAN SAHAYA İNİYOR?
Uzun süredir yürümekte olan bir takvimimiz ve bir stratejimiz var. Biliyorsunuz geçtiğimiz 10 gün önce toplam 105 tane adayımızı açıkladık. Türkiye’de partiler içinde aday açıklayan ilk partiyiz. 105 tane üzerinde tam mutabakatın olduğu belediye başkan adayımızı açıkladık. Hatta bunlardan ikisi benim seçim bölgemden bir tanesi de Alaşehir’deki adayımız Türkiye’nin ilk açıklanan adayı. Bu adayın önce açıklanması meselesini önemsiyoruz çünkü özellikle muhalefette olduğumuz ve seçimi kazanabileceğimiz yerlerde adayın önünde bir 5-6 aylık sürenin olmasını büyük bir avantaj olacağını değerlendiriyoruz. Şimdi bu takvimin ikinci fazlındayız.
Önümüzdeki günlerde 200’e yakın belediye başkan adayımız, aday adayımız adaylaşacak. O da yine; ilçe, il yönetimleri ,milletvekillerimizin de mutabakata vardığı isimlerle bölgelerinde başarılı olan bazı il, ilçe ve belde belediye başkanlarımızın göreve devamı ve bazı bizde olmayan yerlerde yeni adayların görevlendirilmesi şeklinde olacak. 10 günde 1 yüz-yüz elli elli adayın açıklanacağı ve kademe kademe bütün adayların tamamlanacağı bir süreç olacak. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi, önümüzdeki günlerde başvuru almaya başlayacak ve belli bir süreyle başvuru alacağını duyuyoruz. Onlar daha başvuruları almamışken CHP önümüzdeki günlerde çok sayıda yerden 200-250 tane adayı açıklamış olacak.
Bu dönem stratejimiz; biraz elimizi çabuk tutmak takvim sıkışıklığına kurban gitmemek ve adaylarımızın, belediye başkanlarımızın kamuoyunda yıpratacak tartışmalardan uzak tutup ne karar veriyorsak bunu bir an önce verip yola çıkma yönünde olacak. Elimizde olan belediye sayısı elbette az değil ama bizim açımızdan yeterli değil. Bu sayıyı iki katına, üç katına çıkaracak bunun üzerinde başarı elde edecek süreci örmeye çalışıyoruz. Tabii herkesin merak ettiği büyük şehirlerin adayları belki biraz daha sonra belli olacak ama o da diğer partilerden çok daha önce açıklanacak.
Önümüzdeki ay açıklanır mı?
Önümüzdeki ay içerisinde çok sayıda belirsizliğin ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Belki kasım ayının sonuna doğru çok sayıda belediye başkan adayımız açıklanmış olur. Önümüzdeki ay da herkesin çok merak ettiği isimler ortaya çıkmış olur.
“YİĞİT DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu mutlaka alınması gereken 6 büyükşehiri (Ankara, İstanbul, Antalya, Mersin, Balıkesir,Adana) açıklamıştı. Bu 6 büyükşehir adayları da açıklanan takvim içerisinde olur mu?
Çok iddialı olduğumuz şehirler var ama başta İstanbul, İzmir, Ankara bizim açımızdan çok önemli. Bu konuda da hep şöyle bir yaklaşımımız var: ‘Yiğit düştüğü yerden kalkar!’ diyoruz. Biz başarılı bir 1990 seçimlerinden sonra 1994 seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kaybetmiştik. Orda tabii sosyal demokrat 3’er adayın yarıştığı; İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da Melih Gökçek’in kıl payı farklarla sıyrıldığı ama daha sonra bütün süreç boyunca hem yerelde daha sonra da iktidarda yükseldikleri bir süreci yaşadık. Bu yüzden küçük bir kız çocuğu kulağındaki küpeyi düşürse kaybettiğini fark ettiği anda gidip düşürdüğü yerlerde arıyor.
Yiğit düştüğü yerden kalkar, düş hep kaybedildiği yerde bulunur. Biz genel bir tespit olarak yerel yönetimlerde İstanbul ve Ankara’yı kaybetmenin AKP’nin güçlenmesine bizim de muhalefete mahkum kalmamıza sebep olan süreci başlattığını biliyoruz ve meseleye buradan başlıyoruz. Ankara ve İstanbul’da doğru adaylarla büyük heyecan yaratacak bir kampanya yürüteceğiz. İstanbul’a güneş doğunca Türkiye’ye yaz geliyor; İstanbul’a kar yağınca da Türkiye’yi kış geliyor.
Bunlar CHP’nin yerel seçim sloganı olabilir mi?
Yani siyaset, biraz mesajı pratik yollardan iletme ile ilgili beceri meselesi. Tabii ‘Yiğit düştüğü yerden kalkar’ ana slogan olmaz ama çokça kullandığımız bir ifade. Bu kampanyada da “İstanbul’da güneşin doğmasıyla Türkiye’ye yazın geleceği” gibi bir takım ifadeleri kullanacağız.
Özellikle bu 6 büyükşehir ile ilgili yaptırdığınız anket çalışması var mı?
Bütün şehirlerle ilgili hemen hemen ilçelerin önemli bir kısmında detaylı anket çalışmaları yapılıyor. Bu 6 büyükşehirle ilgili çok özel bir çalışma yapılıyor. Örneğin; İstanbul’da ilçe ilçe önce aday profilleri belirlendi. Bu ilçe nasıl bir aday istiyor, hangi ilçelerde kadın adaylar ön plana çıkabilir. Bazı ilçelerde Karadenizli adayın, bazı ilçelerde İstanbul’un göç aldığı bölgelere göre farklı adayların ön plana çıkması gibi belli ön kabuller vardır. Bunun doğru olup olmadığı, bu konuda vatandaşın nasıl bir profil beklediği, mevcut belediye başkanından hangi partiden olursa olsun bir rahatsızlık varsa bunun sebepleri, bunu hangi tür adayla ne şekilde seçmen davranışı biçiminde partimiz içinde avantaj olabileceği gibi genel bir çalışma yapıldı. Şimdi biraz daha derinlemesine bu sefer bazı isimler üzerinden çalışmalar yapılıyor.
İsimler belli mi?
Başvuru yapan ya da adaylık için adı geçen ya da adı geçmese de o ilçede etkili olacağını kanaat önderleriyle yapılan görüşmelerde ve arkadaşların sahadan tespit ettikleri isimlerle nihai anket olarak değil ama aday profili belirlemede ‘Ne tür bir adayla çalışalım?’ diye çalışmalar yapılıyor. Bu konuda genel başkan yardımcımız Seyit Torun merkez kurulunu düzenli bilgilendiriyor. İstanbul il başkanımız Canan hanımla da uyumlu bir çalışmaları var. Ama nihai anketlerde ‘Bu adaylardan hangisine oy verirsiniz?’ sorusunun sorulacağı son adayın belirleneceği anket çalışmasına henüz geçilmedi. Profil belirleme ve ismi çok geçenlerin halktaki karşılığının ölçülmesi ki o zaman nihai ankette ‘Kimlerle girelim?’ sorusu önemli. Tabii burada rakiplerin öne çıkan isimlerinin de saptanıp onların da değerlendirilmesi gerekecek. Bu son anketler önümüzdeki günlerde yapılacak.
“YEREL SEÇİMLERDE SÜRPRİZ ADAYLARIMIZ OLACAK”
CHP’DE YEREL SEÇİMLER İÇİN SİYASETİN DIŞINDAN DA İSİMLER ANILIYOR. CHP’DE BÖYLE BİR HAMLE OLUR MU?
Siyaset bu tür yeniliklere açık ve bu tür sürprizleri seven bir alan. Tüm siyasi partiler böyle tercihlerde bulunuyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de listelerinde; popüler, geçmişte CHP’de aktif siyaset yapmasa da toplum tarafından kabul görülmüş, sempatik, çok beğenilen, takipçisi, hayranı fazla olan kişiler aday olabilirler. Bunlar siyasete renk katan çabalar. Ama temel olarak örgütümüzü rahatsız etmeyecek, örgütümüzün desteğini alacak, bütün üyelerimizin ve bize gönül veren doğal seçmenimizin rahatsızlık duymayacağı, heyecan uyandıracak adaylar olacak. Elbette örgüt dışından adaylar olabilir.
Meşhur simgeler, sanatçılar elbette olabilir ama bu isimler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçmeninin ve tabanının memnuniyet duyacağı, tanıdığı, güvendiği, kendini siyasetteki emeği ile var etmiş arkadaşlarımız olacak.
Engin Altay’ın “Adaylarımız partimizin evlatlarından olacak” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında aynı şeyi söylüyoruz. Ağırlık onlardan olacak ama siyaset böyle kapıları açık tutmayı ve o kapılardan heyecan uyandıran adayların geçmesini destekler. Engin Altay’ın da o kapıyı tamamen kapattığını değil; partinin evlatları olarak ifade ettiği CHP’ye emek vermiş siyasetçilerin ağırlıklı olarak değerlendirileceğini ifade etmiş o konuda bir fikir ayrılığımız yok. Toplumu heyecanlandıracak ve hoşa gidecek küçük sürprizler siyaset her zaman buna muhtaçtır.
MECLİS ARİTMETİĞİ ORTADA TEK BİR OYUN DAHİ MECLİS'TEKİ OTURUMLARDA ETKİSİ VAR. BU ŞARTLARDA CHP YEREL SEÇİMLERDE MİLLETVEKİLLERİNİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYI OLARAK GÖSTERİR Mİ?
Bu istisna bir durumdur. Şöyle olabilir; belli yerlerde yapılan çalışma önemli yerin o milletvekili ile kazanılacağını gösteriyorsa fayda risk analizi yapılarak bu tip adımlar atılabilir ama çok istisna olur. Meclis aritmetiğini ya da muhalefetin aleyhine değiştirebilecek sayıda adaylar olmaz. Ama çok sayıda vekilin aday olmasını düşünmeyiz. Ayrıca bazen de partinin gücünün çok fazla olmadığı ama güçlü bir adayla oyların çok artacağı, kazanılamasa da artacağı, bunun büyükşehire katkı sağlayacağı ,seçimi kazanmanın matematiksel olarak mümkün olmasa da partinin orada çok ciddi oy kazandırmasına yönelik milletvekillerinden yararlanılabilinir ama bunlar sonra döner Meclis’te görevlerini yapmaya devam eder.
Halkın vekilliğine talip olmuş birinin belediye başkan adayı olarak açıklanması siyaseten etik mi?
Bu tüm siyasi partilerin sıkça başvurduğu bir yol. Burada bir etik tartışması yok. Şu anda AK Parti’de Binali yıldırım başbakan yardımcısıyken İzmir Büyükşehir Belediye başkan adayı oldu şimdi ismi İstanbul için geçiyor. Numan Kurtulmuş’un Ankara için geçiyor hatta Süleyman soylu mu Numan kurtulmuş mu diye bir karar verecekler çünkü birisi bakan birisi milletvekili. Ama tabii nihayetinde kararı halk veriyor. Nihai hakem halk sonuçta.
“CHP İTTİFAKA MUHTAÇ BİR PARTİ DEĞİLDİR”
SİYASETİMİZDE ARTIK SIKÇA TARTIŞTIĞIMIZ BİR KONU DA İTTİFAKLAR! CHP’NİN YEREL SEÇİMLERDE İTTİFAK YAPIP YAPMAYACAĞI, YAPACAKSA KİMLERLE YAPACAĞI ÇOK TARTIŞILIYOR. ÖZGÜR ÖZEL CHP’NİN İTTİFAKA İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR MU?
CHP’nin ittifaka muhtaç bir parti olmadığı kanaatindeyiz. Bu AK Parti ve MHP arasında ortaya çıkan önce mecburiyet olarak ifade edilen daha sonda süreç içerisinde çökmüş bir proje. Yerel seçimlerde ittifak meselesi, kanuni zemini olmayan bir mesele. Bu yüzden genel seçimlerde AKP ile MHP’nin kendileri için tasarladıkları ittifak kanunundan onların bu ittifakına bir başka ittifakla cevap verme mecburiyeti doğmuştu o cevap verildi ve sonuç da alındı. Biz o dönemde ittifak kanununa ilişkin eleştirilerimizi söylerken dedik ki; halkın oyuna karşılık bir takım hazırlıklar yapanlar bazen kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşerler. O meselenin sonunda Millet İttifakı 22 milletvekili fazla çıkardı. AKP ve MHP 17 eksik milletvekili çıkardı, 5 tane de HDP eksik milletvekili çıkardı.
MHP ve AKP kendi kazdıkları kuyuya düştü. Şimdi de bir ittifak çabasına girdiler ve vazgeçtiler. Ama tabii ‘eyvah İstanbul’u kaybediyoruz, birimiz aday çıkarmayalım öbürünüz kazansın’ deyip kaybettirme stratejisini güttüler ama seçmen böyle şeyleri sevmez. Seçmen öz güveni yüksek, kazanmak ve hizmet etmek isteyen adaylarla yola çıkmak ister. ‘Biz kazanmasak da başkası kaybetmesin’ stratejisi ki bu MHP’nin önce ortaya koyduğu sonra da çöken bir strateji. Tabanda, rakamlarda karşılık bulmadı yerel seçimler için. Ve aralarında görünür sorunlardan en büyüğü olan andımız meselesi ile de sonlandırıldığı açıklandı.
Biz CHP olarak ittifak mecburiyeti veya arayışı içinde değiliz ama bir gerçek var 81 milyon kişinin yaşadığı ülkede 50 milyon üzerinde seçmen ‘bizi yerelde kim yönetsin?’ diyerek bir karar verecek. Biz hiçbir seçmen kitlesini itme lüksüne sahip değiliz bu Tayyip Erdoğan’ın kutup siyasetidir. Önce seçmenin arasında bir farklılığı tarif etme sonra onları birbirinden uzaklaştırma, onları kutuplaştırma kutuplardan birini düşmanlaştırma onun üzerinden kendi tarafını sağlamlaştırma stratejisi izliyor. Oysa biz 81 milyona hizmet etmek istiyoruz ve 50 milyon üzerinde seçmenin oyuna talibiz. Bu ne demek: Geçen seçimde hangi partiye oy vermiş olursa olsun biz o seçmenle gönül ittifakı kurmak istiyoruz. AK Partili seçmen de buna dahil MHP’ye oy vermiş seçmen de… 2 haftadır telefonlarımız kilitlendi.
Emeklilikte yaşa takılanlar diyor ki; ben AKP’ye oy verdim filanca beldede kurucu üyeleri arasındaydım ama elim kırılsın bir daha oy vermem size oy vereceğim MHP’nin verdiği sözü tutmaması üzerine çok sayıda tepki geliyor ve bundan sonra CHP ile beraber davranacağız diyor. “Biz oy verdiklerimiz bizim kaderimizle oynasınlar diye mi Cumhur İttifakı’na oy verdik!” diyorlar. Bu önemli bir gösterge. Şimdi bu seçmen yerel seçimde CHP’ye oy verdiği zaman biz AK Parti ile ittifak kurmuş olmayacağız, AK Parti’nin geçmiş seçmeniyle bir gönül ittifak kurmuş olacağız.
Bizim 81 milyon vatandaşla ve 50 milyon üzerinde seçmenle bir gönül ittifakına ihtiyacımız var. Bunu da adayın kalitesi, adayın güvenirliği, kişiliği ve var ettiği hizmet üzerinden kurmak istiyoruz. Kapılı kapılar ardında çeşitli siyasi partilerle bir takım pazarlıkları yapmak bizim işimiz değil; o AKP ile MHP’nin çamura saplandıkları bir alan. Biz öyle çamurlu bir alana girmek yerine daha kolay yoldan ve daha şeffaf şekilde seçmenlerle bir gönül ittifakı kurmak istiyoruz.
CHP, AK Parti seçmeniyle gönül ittifakı kurabilmek için nasıl bir aday gösterir? Sağ kanattan bir aday görebilir miyiz?
Sağ taraftan aday göstermekle sağ partiden oy alınması meselesini ben evvel ezelden beri çok doğru bulmam. Hele iş belediyecilikse; adayın projelerinin, çizdiği profilin seçmende oluşturacağı güven hissi çok önemli. Hava kirliliği ciğerleri yakarken AK Partili, MHP’li, CHP’li, HDP’li diye ayırmaz. Çevre kirliliği, orman katliamı hepimizin geleceğini çalan işlerdir. Yenilenebilir enerji kaynakları, temiz şehirler, sessiz şehirler veya kültür sanat açısından ki AKP’nin en zayıf olduğu alan, yozlaşmış olan şehirlerin bu konuda iyi belediyecilik hizmeti alması seçmeni siyasi görüşüne göre, inancına, mezhebine göre ayırmaz. Biz seçmeni AKP’nin aksine dikine kesip ayırmak yerine; bütün seçmenlerin duygularını ve beklentilerinin enine dokunan bütün seçmenlere birden dokunan bir strateji izlemek istiyoruz.
Dünyada sosyal demokratların, solcuların, yeşillerin belediyecilikte en çok tercih edilmesi ve başarılı olması da bundandır. Türkiye’de baktığınızda millet hep seçim akşamları haritalara partinin renklerine göre bakıyor. Biz geçtiğimiz gün başka bir renge göre baktık. Göç alan iller nereleri, göç veren iller nereleri. İl içinde göç alan göç veren ilçeler mesela İstanbul’da il içi göçe baktığımızda AKP’nin yönettiği ilçelerden CHP’nin yönettiği ilçelere mutlak bir göç akımı var. Türkiye’de de göç alan illere ve göç veren illere baktığımızda AKP’nin yönettiği illerden CHP’nin yönettiği, sosyal demokratların yönettiği illere doğru bir göç akımı var. Demek ki biz bu işi biliyoruz.
Bizim yönettiğimiz kentlerde insanlar mutlu huzurlu. Özellikle göç güdüsü kişinin kendisinden çok çocukları için ortaya çıkan bir davranış biçimi. İnsanlar çocukları CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde okusunlar, büyüsünler istiyor. O zaman şunu da görmek gerekiyor; biz bütün seçmeni CHP’li belediyelerin olduğu yerlere taşıyamayacağımıza göre, bizim CHP’li belediyeleri seçmene taşımamız lazım. Bunun için o seçmene uygun belediye başkanlarını gösterip yaşadığı kenti CHP’li bir belediyeye emanet etmek lazım. Bütün stratejimiz bunun üzerine kurulu.
“HDP’Yİ ŞEYTANLAŞTIRMA SİYASETİNİ DOĞRU BULMUYORUZ”
HDP ve CHP isminin yan yana anılması sizi rahatsız ediyor mu?
Bunu ifade edenlere şunu sormak lazım bunu özellikle AKP dile getiriyor. Bu parti eğer dedikleri gibi terör örgütünün siyasi uzantısıysa terörle bağı varsa bu partinin bütün adayları ve tüzel kişiliği sizin yönettiğiniz devlet kademelerinden izin alarak seçime gitti. Ve bu seçimlerde oy kullanırken herkesin oyu aynı değerde. Bir tartışma alanı olarak eski bir mankenin söylediği “benim oyumla çobanın oyu bir olur mu?” diyor. Bu kişilere oy verenin oyuyla sana oy verenin oyu eşittir. Bu isimler devletin tüm kademesinden geçip TBMM’ye gelecek sonra vay efendim bu parti terör partisi falan filan…
Biz HDP ile aynı görüşte olsak aynı partide oluruz. HDP ile farklı partilerde siyaset yapıyoruz. HDP ile bazı konularda aramızda derin fikir ayrılıkları var. Ancak bazı konularda benzer düşüncelerimiz olabilir. Özellikle geçtiğimiz günlerde MHP “Biz HDP ile birlikte olmamak için emeklilikte yaşa takılanlara hayır dedik.” dedi. Ertesi gün HDP ile birlikte ölen askerlerin araştırılmasında aynı oyu kullandılar, aynı tavrı sergilediler. Oysa HDP başka saitlerle, MHP başka saitlerle buna karşı çıkmasına rağmen aynı oyu kullandılar. Dönüp şimdi ‘MHP HDP ittifakı vardır’ demek mümkün mü? Aynı doğruya doğru, aynı yanlışa yanlış diyen iki partiyi ittifak halinde sunmak son derece yanlış. Ayrıca vatandaşın seçerek yolladığı, herhangi bir sabıkasının suçunun olmadığı, kendi tavır ve davranışlarıyla kendilerini ifade eden kişileri şeytanlaştırma siyasetini doğru bulmuyoruz.
Türkiye’nin en katı milliyetçilerinden olduğu ifade edilen Mehmet Ağar yıllar önce PKK için ‘inip düz ovada siyaset yapsınlar ‘lafını kullanmıştı. Tayyip Erdoğan siyasi konjektür gerektirdiğinde bırakın HDP’yi HDP ile PKK arasındaki geçiş unsurlarından bile iş birliği yapmayı uzak tutmamıştı siyasetinden. “Abdullah Öcalan’la görüşüyoruz, görüşlerine kıymet veriyoruz” diyorlardı. Gelinen noktada biz devletinin hakiminin elinden mazbatasını almış kişileri, onlar şeytanlaştırıyor diye biz de şeytanlaştırmak zorunda değiliz. Halkın verdiği her oya saygılıyız. Kürsüden her fikrin özgürce söylenmesini demokrasinin olmazsa olmazı, kürsü dokunulmazlığını da parlamenter sistemin olmazsa olmazı olarak görüyoruz. Aksi tutum bizi AKP’nin kurulduğu 16 yıl geriye götürmez, 250 yıl geriye götürür.
Voltaire “senin fikrine asla katılmıyorum ama fikrini özgürce söyleyebilmen için canımı veririm” demişti. 250 yıl önce konulan bu çıtanın altında kalan her çaba, her söylem sadece söyleyene değil bu ülkeye de çok kaybettirir. Bu çıtayı aşmaya çalışmak lazım. 250 yıl önce aşılmış bir çıtanın altında kalmak ülkenin demokrasi için en büyük ayıbı. Biz gün geldi HDP’lilerin söyledikleri sözü, gün geldi aynı kökten geldikleri Cihangir İslam’ın sözünü savunduk. Biz sözü söyleyenin kimliğine, etnisitesine, partisine, siyasetine değil; her sözün şiddet çağrıştırmadıkça, nefret söylemi barındırmadıkça, ayrımcı bir dile teşvik etmedikçe ve evrensel demokrasi ve insan haklarına helal getirilmedikçe özgürce savunulmasından yanayız.
HDP kanadından bir ittifak teklifi gelirse bunu değerlendirir misiniz?
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ittifak konusunda o kadar net bir tavır koyduk ki herhangi bir siyasi partinin bize teklifte bulunacağını ya da böyle bir yaklaşımda bulunacağını düşünmüyoruz. Biz ilkeler ittifakı kuruyoruz, gönül ittifakı kuruyoruz.
‘CHP ittifaklara kapıyı kapattı’ diyebilir miyiz?
Yasal zemini olmayan bir ittifakın partiler arasında görüşülerek sonuçlanması mümkün değil. Ancak gerek seçmenlere, gerek yereldeki tüm unsurlar partinin adı ne olursa olsun en doğru yönetim kademelerini göreve getirmek için en hassas davranış şekli içine bulunurlar zaten. Yasal zemini olduğunda biz çatır çatır ittifak görüşmesi yaptık. Yasal zemini olmayan bir ittifakın partilerin resmi bir şekilde görüşmesini, teklif götürmesini beklememek lazım.
Yerel seçimlerde Doğu ve Güneydoğu’daki iddianız nedir?
Geçmişe göre çok iyi sonuçlar elde edeceğimizi düşünüyoruz. Ama gönlümüzün arzu ettiği sonuçlar için önümüzdeki zamanın da kısıtlı olduğunun farkındayız. Eskiye göre çok iyi sonuçlar alacağız ama daha alacak çok yolumuz olacak.
Dursun Çiçek’in “Kriterlerimize uyan HDP’lileri CHP’den aday gösterebiliriz” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dursun Çiçek geçmiş dönem milletvekili. Şu anda ne parti meclisinde ne merkez yönetim kurulunda ne de partinin herhangi bir yetkili organında görevi olmadığı için kendi söylediği ifadeler sadece kendi görüşlerini içerir, partiyi bağlamaz.
SİZİN İÇİN YEREL SEÇİMLERDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIK KISTASI NEDİR?
Belediye sayısını ciddi şekilde artırmaktır. Söylediğim gibi herkesin gözünün döndüğü, baktığı çok kritik belediyeleri kazanmak. İstanbul ve Ankara’dan birinden biri olmazsa olmazdır. Bu seçimde başarılıyız demem için İzmir’e İstanbul ya da Ankara’yı eklemek başarıdır. Tabii gerçek başarı, 3 büyük şehri de almaktır.
Aziz Kocaoğlu’ndan sonra İzmir’de ne gibi bir değişim olur?
Örgütümüzün uygun gördüğü İzmirlilerin istediği bir değişim zaten olacak. Aziz Bey zaten bunun önünü açtı. Bu olumsuz bir şey değil Aziz Bey’in katkıları, emekleri yadsınmaz. Ben Aziz Bey’in başta kırsalda yaptığı hizmetler ve namuslu dürüst belediyecilik anlayışıyla örnek bir süreci geride bıraktığını alnının akıyla bu süreci tamamladığını görüyorum. Bırakış şekli de son derece modern deyim yerindeyse Avrupai olmuştur. Yeniden görev almayacağını ifade etmiştir. Aziz Bey’in yeri bir Cumhuriyet Halk Partili tarafından doldurulacak ve Cumhuriyet Halk Partili seçmen tarafından ve diğer seçme tarafından da memnuniyetle karşılanarak desteklenecek bir adayımız olacak.
“BAŞARISIZLIĞIN SİYASİ SONUÇLARI OLACAKTIR”
Olası bir başarısızlıkta genel başkanlık için tekrar Muharrem İnce ismi gündeme gelir mi?
İsimler üzerinden siyaset tarif etmek doğru değil. Muharrem İnce partinin geçmişte bir grup başkan vekilidir. İsimler üzerinden böyle bir tartışmayı yürütmek hem kendi siyaset anlayışım açısından hem de üstlendiğim görev açısından mümkün değildir.
MUHARREM İNCE, İSTANBUL ADAYLIĞI İÇİN BİR ÖN SEÇİM ŞARTI KOYDU. ÖZGÜR ÖZEL ADAYLARIN BİR ÖN SEÇİMLE BELİRLENMESİ TARAFTARI MI?
Benim kendi seçim bölgemde 4 ilçemizde, birden çok aday var. 4’üne de ön seçim yapıyoruz. Ben kendim de ön seçimden çıkmış bir milletvekiliyim. O açıdan ön seçim taleplerini de ön seçimi de son derece meşru görüyorum. Ama İstanbul gibi bir metropolde hangi yöntemle aday belirlenmesi işi partinin son derece dikkatli vermesi gereken bir karardır. Ve partinin en üst yetkili organı olan parti meclisinin uktesindedir.
YEREL SEÇİMLERDE SONUCU EN ÇOK MERAK EDİLEN İSTANBUL’DA ADAY BELİRLENİRKEN CHP VE AK PARTİ BİRBİRİNİ ETKİLER Mİ?
Şüphesiz rakipler birbirini kollar, birbirilerinin tavırlarını gözetirler. Bunu AK Parti de yapar CHP de yapar. Zaten böyle üst maharetler olmasaydı siyaseti yapmak ve yönetmek çok kolay olurdu. Dünyanın en zor işlerinden bir tanesi siyaset yapmak kadar siyaseti de yönetmektir. Bu yüzden bu bir satranç oyunudur rakibin hamlelerini sezmek ve ona karşı hamleler ve planlar yapmak kadar doğal bir şey yok. Bunu tüm partiler yapar. Biz de tüm rakiplerimizi gözeterek tabloyu okumaya çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Binali Yıldırım’ın İstanbul adaylığına yeşil ışık yaktı. Bu sizde bir strateji değişikliğine yol açtı mı?
Binali Yıldırım’ın İstanbul adaylığı ciddi olasılıklardan bir tanesiydi. Biz de aday belirleme sürecinde bunu göz önünde bulunduruyorduk. Yani Tayyip Erdoğan bizim için sürpriz bir şey söylemedi.
MUHARREM İNCE “BİZ 24 HAZİRAN SEÇİMİNİ GEL BAKALIM MUHARREM’LE KAYBETTİK, ÇİFT BAŞLI BİR GÖRÜNTÜ VERDİK” DEDİ. SİZCE CHP 24 HAZİRAN SEÇİMLERİNİ ‘GEL BAKALIM MUHARREM’LE Mİ KAYBETTİ?
Bu Sayın Muharrem İnce’nin ortaya koyduğu ve yeni ortaya koyduğu bir yaklaşım. Ben kendisiyle bu kanaati paylaşmıyorum. Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi olarak Adalet ve Kalkınma Partisi gibi bir tek adam rejimi önermedik vatandaşa. Biz dedik ki; bizim cumhurbaşkanı adayımız seçilirse partisiz ve tarafsız olacak, partiyle bağını koparacak. Yani o zaman da bir çift başlılık önermiş olmuyorsunuz. Bağımsız bir Cumhurbaşkanı ve partinizin bir genel başkanı olmuş oluyor.
Seçim kampanya boyunca da genel başkanımız Muharrem İnce’nin yakasından rozeti çıkardığını ve Türk bayrağını taktığını her yerde ifade ettiğinde en çok alkışı bu hareketi aldı. Sayın Muharrem İnce de bu stratejiyi ifade etti. Seçim sonrasında yapılan anketlerde de CHP’nin en başarılı davranışının AKP’nin aksine rozetini çıkarıp Türk bayrağını takan ve herkesin cumhurbaşkanı imajı olduğu ve seçmenin destek verdiği bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Biz tek adam önermedik, önerseydik kendimizle çelişirdik.
Muharrem ince neden böyle bir söylem değişikliğine gitti?
Muharrem İnce’nin cevaplayabileceği bir soru.
ÖNCE 16 NİSAN SONRA 24 HAZİRAN AKŞAMI SAHİPSİZ BIRAKILDIĞINI DÜŞÜNEN ÖZELLİKLE GENÇ BİR SEÇMEN KİTLESİ OLDUĞU KONUŞULUYOR. BU KONUDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Küskün CHP seçmeni bir AKP projesidir. İlk günlerde sosyal medyada böyle ifadeler vardı ama elimizdeki anketler protesto oy ve sandığa gitmeme oranının 24 Haziran’ın üstünde olduğunu göstermiyor. Ama gençlerin gönlünü kazanmak bütün siyasetçilerin göstermesi gerek bir maharet. Genç adayımız var, kadın adayımız var. Gençlik politikalarımızla sosyal belediyeciliğin bir gereği olarak gençlerin gönlünü kazanmayı istiyoruz. Gençlere zaten kapılarını açan gençlik kotasıyla diğer partilerde olmayan ve aday gösterdiğimiz her alanda gençlerin önünü açan bir siyasi partiyiz. Gençlere yaklaşımımızla olumlu tepki aldığımızı zaten görüyoruz.
“KÜSKÜN CHP PROJESİ BİR AKP PROJESİDİR”
Küskün CHP seçmeni yok diyorsunuz. Ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ‘Küskün bir CHP seçmeni varsa gitsin AK Parti’ye oy versin’ dedi…
Yok… Yok… Öyle bir şey yok. Genel Başkanın kullandığı ifade şöyle şunu amaçlıyor. ‘Küseceğiz sandığa gitmeyeceğiz.’ Bu ifadeleri çokça tekrar eden bir AKP basını var. CHP’de bir grup sandığa gitmeyecek diye küskünlük ve umutsuzluk pompalamaya çalışılıyor. Sandığa gitmemenin AK Parti’ye oy vermek manasına geldiğini ifade etmeye çalışan bir cümle kurdu sayın genel başkan. Yoksa CHP seçmenine bir kafa tutma değil aksine boş atmanın bütün partilere oy atma anlamına geldiğini ifade etti. Bir CHP’linin atmadığı her bir oyun AKP yararını ifade etme için kurulmuş ve viral etkisi yüksek ve viral etkisinden dolayı herkesin duyduğu ve tartıştığı bir ifadedir o. Belirgin bir CHP seçmenine dayatılan düşünce itirazdır. Oy vermemenin AKP’ye oy vermek anlamına geldiğinin bir ifadesidir.
Değişim isteyen bir CHP’li seçmen olmuş olamaz mı? Aziz Kocaoğlu bunlardan bir tanesiydi.
Ben Aziz Kocaoğlu’nun oy vermeye gideceğini biliyorum. Değişim diye ifade edilen partinin genel başkanı dışında birilerinin yönetmesini istemek kadar meşru bir hak yoktur. Bunun da alanı parti içi rekabet. Bunun da şartları belli. Ama bu değişim isteyen arkadaşların da tamamı Cumhuriyet Halk Partili ve bu CHP’li arkadaşların çok iyi bildikleri bir şey var. O da yerel seçimlerde başarı. Bu da hepimize lazım. Yarın partiyi kim yönetecek olursa olsun, koltuklarda kim oturacak olursa olsun yerel seçim gücü çok önemli. Buna zarar verecek davranışı kimse göstermez. Zaten bu konuda ne Aziz Kocaoğlu ne Muharrem İnce ne onların siyasette yakın arkadaşları böyle bir davranış içinde değiller ve olmalarını da beklenemez.
CHP’de olası bir başarısızlık değişim rüzgarlarının daha sert esmesine neden olur mu? Çünkü bir kurultay tartışması yaşandı.
Yerel seçimlerde yaşanacak bir başarısızlık siyasi sonuç doğurur. Bu siyasi sonuç nasıl şekillenir onu kestirmek mümkün değil. O yüzden başarılı olmak zorundayız. Hem partimizi yönetenler hem de parti içindekiler için başarılı olmak zorundalar. Hem de partimiz Türkiye siyaseti açısından başarılı olmak zorunda.
“ENFLASYONLA MÜCADELEYE DESTEK VERİYORUZ”
SIKINTILI BİR EKONOMİK SÜREÇTEN GEÇİYORUZ. HÜKÜMET DE BUNUNLA ALAKALI ENFLASYONLA TOPYEKÜN MÜCADELE PROGRAMI AÇIKLADI. CHP HÜKÜMETİN ENFLASYONLA MÜCADELESİNİ YETERLİ BULUYOR MU? PARTİ OLARAK BUNA DESTEK VERDİNİZ Mİ?
Enflasyonlar mücadeleye elbette destek veriyoruz. Enflasyonla mücadele akıcı ve doğru politikalarla olur. Bunun için ilk önce hem iç piyasalar hem dış piyasalara güven vermek gerekir. Enflasyon sonuçta bir sebep değil sonuçtur. Ekonominin kötü yönetilmesinin sonucudur. Buna engel olabilmek için doğru iç ekonomiyi doğru yönetmek gerekir. Bu işin yarısı ekonomi ise diğer yarısı da algıdır ve hissiyatla ilgilidir. Şöyle bir durumla karşı karşıyayız. İki tarafta da aynı sorun ve sorun kişisine denk gelen bir durum var. Birincisi algı. Gerek yurt içinden gerek yurt dışından bakan şöyle bir şey görüyor. ‘Ülkeyi tek adam yönetiyor. Kasada da damat oturuyor.’ Bu lahmacuncu dükkanında olur. Bu esnaf lokantasında olur. Kasaya damadı oturtmak.
Demokrasilerde böyle olmaz. Kasanın başında o işin eğitimini en iyi alanlar oturur. Bu konuda da bakıldığında Tayyip Erdoğan şöyle bir ifade kullanmıştı, ‘Bugün Berat Albayrak’ın oturduğu pozisyon çok iyi makro ekonomi bilmeyi gerektirir. Macro ekonomi konusunda eğitimi yok diye Berat Albayrak eleştiri aldığında ise ‘6 ay Marmara Üniversitesi’nde Macro ekonomi eğitimi alarak açığı kapatmaya çalıştığını söyledi. Gerçek bir demokraside doğruları yapacaksanız 6 ay hızlandırılmış makro ekonomi eğitimi alarak değil o eğitimi vereni oturtursun. Bu konuda kitapları olanları oturtursun. Makro ekonomide dünya çapında kalitesini ispatlamış makro ekonomistleri oturtursun. Ama benim damadım 6 ay yetişir 6 sonra hazinenin başına oturtacağım demezsiniz. Hazinenin başına kralların damatları oturur. Kasada esnaf lokantasının sahiplerinin damatları oturur. Ciddi devletler böyle şeyler yapmazlar. O yüzden ekonomi gibi enflasyonla mücadele gibi makro ekonomik bir bilgi deneyim ve güven isteyen bir alanda yapılan iş şeklen hatalı. Şeklen bu hatayı, usulen yapılmış bu hatayı içerik olarak düzeltecek olan kişi de bu işe yeterli değil.
Yani ekonomideki sıkıntının sebebini Berat Albayrak olarak mı görüyorsunuz?
İki yönüyle Berat Albayrak. Ülkelerde demokrasi ve iktidar gelişirse ülkenin de ekonomisi o kadar iyiye gider. Bunu tüm kriterler gösteriyor. Eğer bir ülkeyi demokrasiden uzaklaştırırsanız ülkenin ekonomisi de kötüleşir. Tek adam rejimi ülkeyi kötüye götürür. Bir tek adam rejimi göze sokar gibi damadı kasaya oturtuyorsa bu bir sorundur. Damadın kim olduğundan başlarsınız. Ayrıca Berat Bey’in akademik yetersizliği tüm herkes tarafından biliniyor. İster istemez hem şekil hem de esas yönünden ekonominin başarısız olacağının en önemli göstergesi yönetim anlayışı bakımından damat beyin şahsında hücü buluyor. Böyle bir gerçek var.
Enflasyonla mücadelede sembolik adımlar atıldı. Sembolik kampanyalara sembolik sonuçlar alınır. Biz biraz bunu göz boyama olarak görüyoruz. İnzibat zabıta kullanılarak ekonomi ile mücadele edilmez. Gerçek, samimi, akılcı ekonomik politikalarla mücadele edilir. O yüzden yaptıklarını göz boyama olarak görüyoruz.
Karşılığı olmadı mı sizce? Dolar düşmeye başladı çünkü…
Dolardaki ani yükselme Türkiye’nin ekonomisinin güvensiz ve kırılgan olduğundan yurt dışındaki Türkiye ile sorun yaşayan bir ülkenin Türkiye’ye sarf ettiği tehditlerin bir anda karşılık bulmasından kaynaklanıyor. Trump bugün Merkel’le kavga ettiğinde euro dolar karşısında değer kaybetmez. Fransa ile kavga ettiğinde Fransa parası dolar karşısında değer kaybetmez. Ama Türk parası değer kaybediyorsa burada başka bir sorun vardır. Bizimki de ‘Bu can bu bende durduğu vakitçe ben bu papazı vermem’ demişti. Papazı vermediği halde doları düşürebildi mi? Hayır. Trump’a teslim olunca dolar düştü. Trump’ın meydan okumasına teslim oldular.
Daha mahkeme başkanı yatağından kalkmamıştı tüm dünya basını birazdan uyanacak hakimin gün içinde vereceği kararla papazın serbest bırakılacağını biliyordu. Zaten serbest bırakılan papazın babası da Trump’ın kendisi de Erdoğan’a teşekkür etti. Kimse bağımsız Türk yargısına teşekkür etmedi. O yüzden Trump’ın tehditlerine direnirken ve meydan okurken dolar 6 lirayı geçti 7 liraya doğru gitti. Trump’a teslim olunca dolara düştü demek ekonomik teknikler değil siyasi teslimiyetle oluşur.
DANIŞTAY’IN ANDIMIZ KARARI OLDUKÇA TARTIŞILDI. GEREK İKTİDARDAN GEREK MUHALEFETTEN ARDI ARDINA AÇIKLAMALAR GELDİ. CHP ANDIMIZ TARTIŞMASININ NERESİNDE?
Şimdi andımız kaldırıldığında da eleştirmiştik. Bugün mahkeme kararının uygulanmamasını da eleştiriyoruz. Mahkeme kararı uygulanmalıdır. Bu evrensel bir tartışma. Diğer ülkelerin ant metinlerinde de yazıldıkları dönemin izini, rüzgarını taşıyan ifadeler olabilir. Kimse İngiliz Fransız marşının içinde aşırı milliyetçilik veya faşist ifadeler var diye eleştirmiyor. Bu tip antları tartışmaya açmak büyük bir yanlış olur. Bugün Fransa yeni bir marş yazsa bunu yazmazlar elbette. Bazı metinler vardır tarihsel metinler ve etrafından mutabakat oluşmuştur. Bunları didiklemek içeriğine girmek kelime kelime tartışmak kimseye fayda getirmez. Biz de bu tarz ulusal mutabakat metinlerinin içerik tartışmasını doğru bulmayız.
Yıllar önce kaldırıp şimdi kondurursanız millet de size sorar. Bu andımızın sen neresine karşısınız? Tayyip Erdoğan’ın cevaplayamadığı soru bu zaten. ‘Türk’üm doğruyum, çalışkanım, yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak’ Senin itiraz alanın neresidir? Tayyip Erdoğan’ın kendi kendine kazıp içine düştüğü çukur budur. Biz CHP olarak tüm dünyada olduğu gibi çocukları şen şakrak cıvıl cıvıl bir haftaya başlangıç metninde hep birlikte birleştirebilen bir metnin tartışılmasını doğru bulmuyoruz.
Biz küçükken hep birlikte İstiklal Marşı’nı okur sonra içeri girerdik. O günlerde Tayyip Erdoğan hangi rahatsızlıkları duyuyordu da bugünlere taşıdı bunu konuşmak lazım. Ama bunu bir askeri disiplin askeri hiyerarşi içinde çocukları da büyükleri de bambaşka kutuplaşmacı tartışmalara çekmek doğru değil. Bir mahkeme kararı var. Doğrusu bu tartışmayı bırakmak.
İstiklal Marşı ile andımız neden mukayese ediliyor?
Tayyip Erdoğan mukayese ediyor. İşte andımızdan sonra bizim tek bir andımız var o da İstiklal Marşı’dır dediği için bu sefer İstiklal Marşı’nın içindeki kelimeler konuşulmaya başlanıyor. Biz zaten şunu söylüyoruz. Bu siyaset değil. Bazı şeyleri kurcalamak Türkiye’yi içinde bulunduğu hassas dönemde hiçbir fayda getirmez.
“EZANIN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ SUNİ BİR GÜNDEMDİR”
Andımızın tartışılması beraberinde Ezanın Türkçeleştirilmesini de gündeme getirdi. Öztürk Yılmaz’ın bir açıklaması vardı, ‘Nedir bu Türkçe düşmanlığı’ diye… Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Yıllar önce CHP ve Demokrat Parti‘nin birlikte çözdükleri bir sorundur Türkçe ezan tartışması. Bugünden o günler eleştirmek hakaret etmek bugünlere taşımak sağlıklı değil. Suni ve gereksiz bir tartışma.
Ezanın Türkçeleştirilmesi şu an tartışılıyor sizin bakış açınız nedir? Ezanın Türkçeleştirilmesi yönünden bir hamle gelir mi CHP’den?
1951 yılında Türkiye’nin gündeminden çıkmış bir konuyu tekrar gündeme taşımayı doğru bulmuyoruz. Bundan 67 yıl sonra birileri kullansın diye bu suni tuzağın içine düşmeyiz.
“TÜRKİYE SÜRECİ KÖTÜ YÖNETTİ”
DÜNYANIN VE TÜRKİYE’NİN KONUŞTUĞU CEMAL KAŞIKÇI CİNAYETİNİ TÜRKİYE NASIL YÖNETTİ?
Çok kötü yönetti. Ama hak etmediği bir krediyi yurt içi basını ve köşe yazarları açtı. Bu gerçekten üzücü şaşırtıcı. Cemal Kaşıkçı’nın öldürüleceği istihbarat edememek, onu öldürmeye gelenlerin geldikleri andan itibaren tedbirleri almamak… Adamı kıtır kıtır kestikten sonra bunlar önce katiller sonra büyükelçinin yurdu terk etmesine müsaade etmek acziyettir. Hiçbir suç Viyana Sözleşmesi’ne uymaz. Bir suçüstü durumu var ve suça derhal müdahale edilmesi gerekiyordu. Adete tavşana kaç tazıya tut diyerek bu kişileri buradan kaçırdıktan sonra hafiyeciliğe soyunanlar göz boyamacılığı yapıyor. Büyük devletler daha suikasttı planlarken bundan haberdar olur. Özel uçaklarla ülkede yatıp kalkmaları ve bir kişiyi keserek ülkeyi terk etmeleri büyük bir zafiyettir. Şimdi diyorlar ki; “biz dünya basının tepkisini ölçmek için gayri resmi hazır bilgilerden verdik ve dünya basınının algısını yönettik.“ Bu şu demek, dünya basını bu cinayete bu kadar önem vermeseydi, biz de üstünü örtecektik. Hala daha görevde olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik diyor ki, ‘Efendim biz kralı da zor durumda bırakmayacak şekilde vaziyeti idare ettik ve büyük bir jest yaptık Suudi Arabistan’a ‘ gibi bir ifade kullandı. İlnur Çevik hala görevde. Bu laflar Erdoğan tarafından da eleştirilmiş yalanlanmış değil. O zaman Türkiye’nin tutumunun hukukun gereği değil, Türkiye – Suudi Arabistan, Türkiye – Amerika ve Türkiye – dünya ilişkilerinde dengeleri tutan Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye için ekonomik anlamlılığı kendisi açısından da gözeten ve hukukun, vicdanın gereğini yapmayan bir yönetim şekliyle karşı karşıya olduğumuz ortada. Buna genel başkanımız da CHP de itiraz ediyor.
Açıkçası kendimizi kral çıplak diye bağıran masal kahramanı gibi hissediyoruz. Bu Kaşıkçı olayına Türkiye göz yummuştur. Göz yumanlara, yataklık edenlere, suç ortaklığı edenlere arka çıkmıştır. Cinayet malini ve Türkiye’yi terk etmelerine aracılık etmiştir. Biz kral çıplak diye bağırıyoruz. Kimse Cemal Kaşıkçı olayında Türkiye’yi dünya takdir ediyor demesin. O Suudi Arabistan’ın çil çil altınlarının varil varil petrollerinin hatırına birileri vaziyeti idare ediyorsa ve bizimkilerde bunları gözeterek Suudi Arabistan’a sessiz kalıyorlarsa birinin kral çıplak diye bağırması lazım.
Bu ülkede bir cinayet işlendi, hukuk katledildi bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına da suikast işlendi. Amerika Konsolosluğu’nda cesaret edilemeyen cinayet İstanbul Konsolosluğu’nda işlendi. Bu Türkiye’nin uluslararası saygınlığına da ağırlığına da helal getiren bir durumdur. Kral çıplak diye bağırmaya devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yerli iş birlikçiden bahsetti siz yerli bir iş birlikçi olduğunu düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum ama o yerli iş birlikçi kişiden bahseden kişinin en ağır şüpheliden biri olduğunu görüyoruz. Bizim genel başkanımızın geçen hafta ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu cinayetin yürütülüş şekliyle bu cinayetten haberdar olduğunu göstermektedir’ diye bir ifade kullandı. Buna karşılık bize karşı eleştirilerde bulundular. Bir yerli iş birlikçi varsa bu yerli iş birlikçiyi en iyi bilenin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu düşünüyorum.
CHP olarak Cemal Kaşıkçı olayının araştırılması için hamleniz oldu mu?
Oldu, karşılıksız kaldı. Araştırma önergemizi reddettiler.
“HEYECAN UYANDIRACAK İSİMLERİMİZ OLACAK”
SEÇİM DÖNEMLERİNDE CHP’NİN MANSUR YAVAŞ’LA YİNE MHP’NİN BEDRETTİN DALAN GİBİ İSİMLERLE ANILMASI TÜRK SİYASETİ NEDEN YENİ BİR İSİM ÜRETEMİYOR TARTIŞMALARINI BERABERİNDE GETİRDİ. TÜRK SİYASETİ NEDEN SİYASETTE YENİ İSİMLERLE HALKIN KARŞISINA ÇIKAMIYOR?
Bu aynı isimlerin aday gösterileceğine ilişkin ön kabullerin, kulis bilgilerinin bir takım tahminlerin hatta bir takım manipülatif söylemlerin doğru çıktığı gün cevaplanması gereken bir soru. Yeni pek çok ve heyecan yaratacak isimleri listelerimizde yer alacağını şimdiden müjdeleyeyim…
Zeynep Uzun
Zeynep@azonceoldu.com