Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Habertürk'ten Abdurrahman Yıldırım'ın sorularını yanıtladı.
2018 yılında Türkiye ihtiyacı olan 210 milyar dolar dış kaynağı temin etmede zorlanır mı?
Dış kaynak bulmada zorlanmayacağız. Bunun birkaç nedeni var.
Klasik fonlama bölgemiz olan Batı ile ilişkilerimiz daha iyi. AB ile Türkiye ilişkileri kopmayacak. Son vize krizinde de gördük ki, Türkiye-ABD ilişkileri de daha kötüye gitmeyecek. Türkiye’nin ilişkilerindeki belirsizlikleri azaltması dış kaynak bulmada bir miktar rahatlatıcı rol oynayacaktır. Türkiye’nin bugün kısa vadeli olarak belli sıkıntıları olsa da, orta ve uzun vadeli geleceğinin iyi olacağı beklentisi, insanlar ve kurumları Türkiye riskini almaya yöneltiyor.
İkinci nedenimiz, borçlanma bölgelerimizde ciddi bir çeşitlendirme çalışmasına girmemizdir. Ciddi fon birikimlerinin olduğu yeni ülkelere yöneliyoruz artık. İlk defa Rusya’da road show yaptık. Ruble cinsinden tahvil piyasasını yokladık, ilk tepkiler olumlu, 2018’de burada borçlanmayı deneyeceğiz. Bunun yanında Çin’in borçlanma pazarı Panga piyasasına da girme kararı aldık. Türkiye’de faaliyete geçen Çinli ICBC bankasının da aracılığıyla finansal ilişkilerimizi geliştireceğiz. Çin güçlü tasarrufların olduğu bir ülke. Japonya’ya gideceğiz ve Samurai piyasasından da kaynak bulma ihtimalimiz var. Ortadoğu da dünyada güçlü finansman kaynaklarından biri ve bizim de bu bölgeyle güçlü ilişkilerimiz var. Bu bölgeyi de daha fazla kullanmaya kararlıyız.
Yani geleneksel fon sağlayıcılarımıza ilaveten yeni fon sağlayıcı kaynakları da devreye sokacağız. Daha geniş bir tabandan dış kaynak sağlama yoluna gideceğiz.
Kaldı ki, roll-over edeceğimiz dış borcun önemli bir kısmı ticari ilişki kaynaklıdır. Bu ilişki içinde bu borçların çevrilmesinde sıkıntı beklenemez.
Politika belirsizliklerinin azalması, ekonominin çeşitli şoklara karşı dayanıklılığını ispat etmesi de Türkiye’nin yeni kaynak bulmasına katkı veriyor.
Bu tartışma ve soru işaretleri hep Türkiye’nin yüksek borçlu olmasından değil mi?
Aslında Türkiye yüksek borçlu bir ülke değildir. Bunun için toplam borca bakmak lazımdır. Türkiye’de tüm kesimlerin yani hane halkı, finans sektörü, reel sektör ve kamunun toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 144 seviyesindedir. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ortalaması ise yüzde 219’dur. Biz bu ortalamanın üçte ikisi civarındayız ve düşüğüz.
Bir başka gösterge de faiz ödemesidir. Türkiye’nin toplam dış borç faiz ödemesinin milli gelire oranı 15 yıl önce yüzde 1.9 iken, 2017’nin üçüncü çeyreği itibarıyla yüzde 0.7’ye indi ve yaklaşık yarı yarıya düştü.
Sorun olan özel sektörün dövizle borçlanmasıdır. Bu konuda da bir makro ihtiyati çerçeve hazırladık, onlar da bundan sonra döviz riskini daha iyi yönetecekler.
Türkiye Varlık Fonu size bağlı değil ama Hazine sizde ve uzun yıllar da uluslararası yatırım bankacılığı yaptınız. Bu Fon’un iyi ve etkin çalışması sizce nasıl olabilir?
Madem ki sordunuz, ideal çalışma biçiminin nasıl olması gerektiğini belirteyim. Bence Varlık Fonu’nun üç fonksiyonu olmalı.
Varlık Fonu portföyüne aldığı şirketlerin performansını ve değerini artıracak bir strateji izlemeli. Bunun için şirketlerin ciddi bir yeniden yapılanmasını sağlamalı, şirketlerin önünü açmalı ve süratle büyümelerini hedeflemeli. Yani Varlık Fonu hem yeni şirketlerin katılımı ile güçlenip büyürken, hem de sahibi olduğu mevcut şirketlerinin büyümesi ve değerlenmesi yoluyla da büyümeli.
Yine Türkiye Varlık Fonu teknolojik yatırımlara, savunma ve havacılık gibi stratejik yatırımlara, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak girişimlere katılmalı ve öncülük etmeli. Kamu altyapı yatırımlarına da finansman sağlayabilmeli.
Ortaya koyduğu performansıyla dünyadan kaynak çekmelidir. Bu kaynaklar uzun vadeli ve sermaye biçiminde olmalı, ülke borcunu artırıcı veya borç biçiminde değil.
Bu üç fonksiyonu yerine getiren bir varlık fonu ülkenin kalkınmasına önemli katkılar sağlar.
Özel sektörün dövizle borçlanmasını önemli ölçüde sınırlandırmada ne aşamadayız?
Biz çalışmamızı sonlandırdık ve taslağı Başbakanlığa sunduk. Dövizle borcun büyük kısmı 2 bin büyük şirketin. Küçük kısmı da 23 bin şirketin. Küçük şirketler içinde ihracatçı olmayan ve döviz kazancı olmayan varsa bir kere bunlar dövizle borçlanamayacak. İhracatı olanlara da ihracatına oranla borçlanma olanağı getiriyoruz. Büyük şirketleri ise koruma satın almaya yöneltiyoruz.
2018’in büyümesi ne olabilir ve bunu ne sağlayacak?
Büyüme oranının ne olabileceğini programa yazdık. Bunun dışında bir öngörüm yok, büyümeyi yüzde 5.5 bekliyoruz.
Bunun nedenlerinden biri, 2017’de istihdamın güçlü seyretmiş olmasıdır. Eylül itibarıyla yılbaşından bu yana 1.2 milyon vatandaşımıza yeni iş bulduk. Bu rakam 2006- 2016 dönem ortalamasının 2.3 katıdır. Bu çok ciddi bir başarıdır. İstihdam artışı bu yıl tüketimi ve büyümeyi destekleyecek. Önümüzdeki dönemde de yatırım yaparak istihdam sağlamaya devam edeceğiz. İstihdamın tüketim üzerinde kredi artışı kadar önemi vardır.
Kredi Garanti Fonu aracılığıyla geçen yıl 202 bin şirkete 210 milyar liralık kaynak kullandırdık. Kredilerin yüzde 75’ini de KOBİ’ler kullandı. Sonucu meydanda. Bu yıl da 140 milyar liralık daha kaynak kullandıracağız. Bakanlar Kurulu imzasına açıldı. Bunu da uzun vadeli sanayi yatırımları ve ihracatı destekleyerek ekonomik katma değeri maksimize edecek alanlara yönlendireceğiz.
Kapasite kullanımları yüzde 80’e geldi. Yatırımlarda bir canlanma başladı. Yılın üçüncü çeyreğindeki makine teçhizat yatırımları yüzde 15.8 arttı. 2018’de makine teçhizat yatırımlarında artış devam edebilir. Böylece büyüme yatırımlarla da desteklenecek.
İhracatta çift haneli artışın bu yıl da devamını bekliyoruz. Çünkü dünya ekonomisinde büyüme iyi olacak ve toplamda yüzde 3.5’in üzerinde bir oran bekleniyor. Bizim asıl ihracat pazarımız olan AB’nin ekonomisi de canlı ve yüzde 2.5’e yaklaşan bir büyüme olacak. Bunun yanında Türkiye kur üzerinden bir miktar rekabet gücü de kazanmış durumda. İhracat artışı ekonomik büyümeyi destekleyecek. Yine ihracat pazarlarındaki müteahhitlik hizmetleri ve gelirleri de destekleyici bir rol oynayacak.
Turizm sektörü önemli oranda toparlandı. Bu toparlanmanın da devam edeceği anlaşılıyor. Turist sayısı açısından 2014’ü yakaladıktan sonra iş gelirleri toparlamaya dönecek. Büyümeye buradan da bir artış gelecek.
Bütün bu gelişmelerle büyüme 2018’de güçlü kalacak, geniş tabanlı olacak ve istihdamı destekleyici olacak.
Türkiye ekonomisiyle ilgili yeni yıl öngörüleriniz nedir?
Son yıllarda çok büyük şoklarla karşı karşıya kaldık. Bir miktar mali alanı kullanarak iyi direnç gösterdik ama ekonominin temelleri de sağlamdı. Reel ekonomi açısından 2017’de oldukça başarılıydık. Büyüme güçlü ve kapsayıcıydı.
Ekonomide en kötüsünün geride kaldığını, yılın ilk çeyreğinde gereken adımları attıktan ve istihdam ile büyümeyi artırmayı hedefledikten sonra söylemiştim. Beklediğimiz iyi sonuçları da aldık.
Ama bunların yan etkileri de oldu. Cari açık daha yükseldi. Enflasyon oldukça yüksek seyretti. Bütçe açığı da, reel ekonomi destekleri nedeniyle bir miktar büyüdü.
Bu yıl güveni bozacak ilave şoklar olmayacağı kanaatindeyim. Suriye olayları kısmen sükûnet devresine girdi. FETÖ kalkışması gibi ilave bir şok olasılığını da düşük buluyorum.
Bu çerçevede büyümemiz devam eder. Ama bu seneki kadar yüksek olmayabilir.
2017’ye oranla bütçede bir miktar iyileşme olabilir.
Enflasyonda iyileşme aralık ayı rakamlarının açıklanmasıyla başlar.
Cari açıkta iyileşme olur. Çünkü resmi önemli ölçüde bozan unsurlardan biri altın ithalatındaki artıştır. Geçmişteki gerçekleşmelerden dolayı bunun devam etmeyeceğini varsayıyorum. İhracat artacak, turizmde hem gelen turist sayısında artış olacak hem de turist başına harcama artacak ve sonuçta turizm gelirlerimiz yükselecek. Cari açıkta aşağıya doğru bir trend bekliyorum. Geçmiş yıllarda bu denli hızlı büyüdüğümüz dönemlerde yüzde 9 dolayında cari açıkla karşılaşıyorduk. Cari açığın azaltılması için enerjide dışa bağımlılığı azaltıyoruz. Sektörel dönüşümü sağlıyoruz ve tasarrufları artırıyoruz.
Makro açıdan bakınca enflasyon ve cari açıkta iyileşmenin yanına istihdam artışı ve makul büyümeyi koyduğumuzda ekonomideki resmin oldukça iyi olacağını düşünüyorum.
Sizce yeni yılın zorluğunu nerede aramalı?
Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmeleri dünyada enflasyon yaratmadı. Bir miktar parasal sıkılaştırma başladı ama bu da henüz ortada enflasyon olmadığı için piyasalar tarafından tolere edildi. Fakat bu, enflasyon kalıcı bir şekilde ortaya çıkmayacak anlamına gelmiyor. Şu ana kadar çıkmadıysa parasal genişlemeye ve işsizliğin azalmasına rağmen ücretlerin tepki vermemesindendi.
Ama petrol fiyatları artıyor, emtia fiyatları yükseliyor. Varlık fiyatlarının artışıyla da enflasyonun bir miktar başını kaldırma riski var. Hatta ücret artışlarının başlamasıyla merkez bankalarının senkronize bir parasal sıkılaştırmaya gitme ve faizleri artırma ihtiyacı artabilir. Bu ilave sıkılaştırmanın getireceği bir miktar olumsuz etkiler yaşanabilir. Maliyet artışları olabilir.
Yorumlar