1 Temmuz günü önce Dr. Eppinger İstanbul'a geldi ve diğer meslektaşını beklemeden hemen Atatürk'ü muayene etti. İlk tepkisi, kötü bir Fransızca'yla "Un cas triste (Güç bir vaka)" demek oldu.
Almanya'dan davet edilen Prof. Bergmann, Avusturyalı meslektaşından bir gün sonra geldi ve o da, hastayı muayeneyle işe koyuldu.
Sonunda Türk ve yabancı hekimler bir arada toplanıp, son bir rapor yazmaya koyuldular. Adeta her kafadan bir ses çıkıyordu. Doktorlar o günkü raporda "Atatürk'te bir siroz vardır" ifadesini ilk kez bu netlikte yazdılar. Raporun sonundaki ifade ise aynen şöyleydi:"Sonuç, ciddi ve vahimdir."
O gece Atatürk'ün Yaveri Salih Bozok, bir mektupla, bu sırrı, Ankara'ya İsmet Paşa'ya duyurdu:
"Aziz ve Muhterem Büyüğüm İnönü,
Ben bu mektubu sonuna kadar yazmaya, siz de okumaya bilmem muvaffak olabilecek miyiz? Parmaklarım kırık, gözlerim kör olsaydı da ben size böyle acı bir mektup yazmaya muktedir olmasaydım. Fakat vatan aşkı, millet ve memleket sevgisi ile işittiklerimi, gördüklerimi acı ve feci de olsa size bildirmeyi bir vazife, bir borç bildim ve bu mektubu yazmak mecburiyetini hissettim.
Sevgili Paşam,
Büyük kurtarıcımız Atatürk'ümüz dün, ecnebi profesörlerin de bulunduğu bir sıhhî heyet tarafından muayene edildi. Konsültasyon neticesinde icap edenler yapıldı. Fakat bu konsültasyonda bulunan bazı doktor arkadaşlar tarafından bana mahrem olarak söylenenlere ve benim de görüp anladığıma göre Atatürk'ümüzün bugünkü sıhhî vaziyeti korkulacak kadar vahimdir. Kalbim parçalanarak size bu elim haberi vermek mecburiyetinde kaldığım için ayrıca acı duymaktayım. Artık buna göre ne yapmak ve nasıl bir tedbir almak lazımdır, bilemem. Ankara'da bulunduğunuz için buradaki vaziyetten sizi, memleket ve milletimin büyüğü, kıymetli İnönü'müzü haberdar etmekle vicdanî vazifemi yapmak istedim.
Gözyaşlarımla ve derin saygılarımla ellerinizden öperim."
Bozok, bu mektubu oğlu Cemil'le Ankara'ya gönderdi.
3 Ağustos 1938 / ''Atatürk'ü gördüğün zaman, benim tarafımdan ellerini, yüzünü hasretle öper misin?''
İsmet Pasa, mektubu okuduktan sonra şu cevabı yazdı:
"Kardeşim Salih,
Mektubunuzu büyük teessürle okudum. Dayanılmaz bir surette yüreğim bir daha sızladı. Acılı duygularımı nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Vefalı, vatanperver kalbinizin elemlerini anlıyorum. Elimden geldiği kadar vaziyeti takip ettim. Hastalığın ciddi olduğu görülüyor. Ben, kuvvetli ümidimi muhafaza ediyorum. Hastalığın tevakkuf haline geçmesi ve vücudun kuvvetlenmesi ihtimali daima vardır. Son alınan sıhhî tedbirlerin de canımızdan sevgili hastamızın afiyeti için yeni bir ümit şulesi olduğuna inanıyorum.
Kardeşim Bozok,
Sevgili Atatürk'ü gördükçe, onun ümidinin sarsılmamasına ve mümkün olduğu kadar neşeli kalmasına çalışmalıyız. Yine en büyük sıhhî iyilik, onun maddî ve manevî kuvvetinden gelecektir. Beni haberdar etmek lütfunuza çok minnettarım Bozok. Teessürlü, ümitli olarak ve candan dua ederek takip ediyorum. Bergmann (Alman doktor) tecrübeli, şöhretli bir doktorimiş. Bu hastalığın seyrinde birdenbire iyilik, tevakkuf devresi husule geldiği vakimiş. Bu ihtimaller, çok ümit bağladığımız ışıklardır.