Atatürk’ün son 100 günü - Sayfa 21

"Ponksiyon", yani karından su çekme işlemi hemen ertesi gün Dr. Mim Kemal Öke tarafından yapıldı. Karından tam 12 litre kadar su çekildi. Çıkan suyun neredeyse bir tenekeyi dolduracak kadar olması herkesi şaşkına çevirmişti. Ama Atatürk rahatlamış, günlerdir ilk kez derin bir "ohh" çekmişti.

Kılıç Ali, anılarında o ponksiyondan sonra yanma girdiğinde Atatürk'ü bir anda çok çökmüş bulduğunu nakleder:

Kılıç Ali (silah arkadaşı):"Adeta birdenbire zayıflamıŞtı. İki kolunu basının altına alarak arkaüstü yatıyordu. Karnını büyük bir sargıyla sarmışlardı. Odadan içeri girer girmez yanma koştum:

'Geçmiş olsun Paşam' diyerek başının altına aldığı kollarının pazusunu öptüm. Bana, doktorların duyamayacağı kadar yavaş bir sesle;

'Çıkan suyu gördün mü' dedi. 'Bu kadar bir su kabı insanın karnı üzerine konsa nasıl tahammül eder? Bak ben ne haldeyim, nasıl tahammül etmişim? ''Geçmiş olsun Paşam, bunların hepsi geçecek' dedim ve gözyaşlarımı kendisine göstermeden ve teessürümü hissettirmemek için bir fırsat bularak doktorların arkasından sıyrılıp hemen odadan dışarı çıktım."

21 90
 
Atatürk’ün son 100 günü - Sayfa 22

O geceden itibaren doktorlar, Atatürk'ün mutlak bir istirahate ihtiyaç duyduğunu belirterek ziyaretleri yasakladılar. Çok zorunlu haller dışında hastanın yanına kimse alınmayacak, Ata fazla konuşturulmayacak, sınırlı ziyaretler de çok kısa tutulacaktı.

Bu tavsiyelere harfiyen uyulması için de en yakınındaki 5 kişi o geceden itibaren yan odada nöbet tutmaya başladılar. Yaverleri Salih Bozok ve Celal Öner, Kılıç Ali, Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak artık gece gündüz sırayla nöbette olacaklardı.

Onun başucundaki bu "son nöbet", 10 Kasım'a dek aralıksız sürecekti.

22 90
 
Atatürk’ün son 100 günü - Sayfa 23

12 Eylül 1938 / "Atatürk gülmeye başladı. Bu, onun son gülüşü idi"

23 90
 
Atatürk’ün son 100 günü - Sayfa 24

Salih Bozok (yaveri):

"Yapılan ponksiyon nispeten rahatlık vermekle beraber ahvali umumiyelerinde derhal dermansızlık husule getirdi. O büyük adam yatak içinde sanki saatten saate küçülür gibi bir hal almıştı. Günler geçtikçe adeta bir deri bir kemik kalmakta idi. Fakat o halde bile yine muntazaman tıraş oluyor, muntazaman sabah gazetelerini takip ediyor ve devlet işlerini görüyor, kararnameleri imzalıyorlardı.

Istırabına, dermansızlığına rağmen gramofon muntazaman çalmıyor, radyo dinleniyor, üzüntülerini hissettirmemek için yanma her girdiğimiz zaman eski neşesini göstermeye ve latife yapmaya çalışıyordu. 

Geceleri uykusu kaçtığı zaman zile basar, hademesine; 'Beylerden nöbette kim var' diye sorar, hangimiz varsak yanına çağırır, uykusu gelinceye kadar şuradan buradan konuşur ve konuştururdu. Uykusu geldiğini hissettiğimiz zaman usulcacık kalkar ve nöbet odasına çekilirdik.

24 90