18 Eylül günü Dolmabahçe Sarayı'na Bayar geldi. Koltuğunun altında 4 yıllık yeni ekonomik plan dosyası vardı.
Atatürk'e sunmak istiyordu. Doktorlar endişelendiler. Ancak Atatürk sunusu dinlemek için sabırsızlanıyordu. Zile basıp, hizmetlisini çağırdı ve yüzü Bayar'ın karşısına gelecek şekilde yerinin değiştirilmesini emretti.
Hiçbir ziyaretin 10 dakikayı geçmemesi konusunda doktorlardan kesin talimat almış olan Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, kapıda görünüp, yalvaran gözlerle bakınca onu da çağırdı, "Otur, dinle. Mühim şeyler konuşacağız" dedi.
Ve Bayar anlatmaya başladı. Denizbank'a, 28 vapur alınması için sipariş verilmişti. Bunların bir kısmı soğuk havalıydı. Kütahya'da bir elektrik santralı inşa edilecekti. Buradan elektriğin kilovat saatinin Anadolukavağı'na 35 paraya mal olacağı hesap ediliyordu. Yine Kütahya'da 25.000 ton sentetik benzin istihsal edecek yetenekte bir fabrika kurulması planlanıyordu. Sakarya Nehri üzerinde sulama tesisleri yapılacak ve kömür üretimi senede 5 milyon tona çıkarılacaktı.
Atatürk, Bayar'ın anlattıklarını yüzünde büyük bir memnuniyet ifadesiyle dinleyip konuşmanın sonunda şunları söyledi :''Elinizi çabuk tutun çocuk, umumî harp gelecek yıl. Anlattıklarını yapmaya zamanımız olmayabilir."
20 Eylül 1938 / "Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım"
Artık bir tek isteği vardı: 29 Ekim'de Ankara'da olmak...
Geçen yıl nasıl da coşkuyla kutlanmıştı. Gerçi o zaman da hüzünlü yüzü, yorgun bedeni dikkati çekmişti, ama alandaki coşku ona taze kan vermişti.
Simdi, kurduğu Cumhuriyet'in 15. yılı yaklaşıyordu. Bütün arzusu bu törenlerde Ankara'da olmak, Başkentiyle son bir kez kucaklaşmaktı. Ankara da o günlerde onun için hazırlanıyordu. Stadyum merdivenlerini çıkamayacağı düşünülerek alelacele bir merdiven yaptırılmıştı. Hatta bir de özel kürsü hazırlanmış, bir yere yaslanırken, ayakta gibi görünebileceği şekilde hazırlık yapılmıştı.
Doktorlarına göre Ankara'ya sağ gitmesi şüpheliydi. Tren sarsıntısı çok tehlikeli olabilirdi. Sonunda değil Ankara'ya gitmek, yerinden bile kalkamayacağını anlayınca teslim oldu:
"... Bu zayıf halimle Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç olmazsa kimsenin yardımı olmadan otomobile kadar yürüyebilmen', arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim. Bunu yapamayacağımı anlıyorum" dedi. Ve Bayar'ı, meclisin açılış konuşmasını hazırlamakla görevlendirdi. Bu yıl Atatürk'ün nutkunu Bayar okuyacaktı.