Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan'ın Kathimerini gazetesine bir köşe yazısı yazdı.
Çavuşoğlu, yazdığı yazıda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki krizde tercihinin 'önkoşulsuz diplomasi' olduğunu belirtti.
Çavuşoğlu'nun yazısının Türkçe çevirisi şu şekilde:
"Akdeniz daima bir medeniyet beşiği, bir kültürel ve ekonomik etkileşim havzası olmuştur. Bu coğrafyada hepimizin geçmişi, bugünü ve geleceği ayrılmaz şekilde içiçedir. Türkiye ve Yunanistan’ın her daim yalnızca iki seçeneği olmuştur: iki tarafa da zarar verecek şekilde birbirimizle tartışmaya girmek veya bir kazan-kazan formülü bulmak.
“Daimi komşu” mantığı, doğal olarak komşuların birbirlerinin haklarına karşılıklı saygı göstermesini gerektirir. Bugünlerde karşı karşıya kaldıklarımıza bakılırsa, Türkiye'den durum ne yazık ki böyle görünmemektedir.
Sözünü ettiğim karşılıklı saygı, mevcut tüm sorunları veya çözülmemiş ihtilafları barışçıl yöntemlerle ve diyalog yoluyla çözmeye yönelik sorumluluk anlayışı şeklinde kendini göstermelidir. Bu anlayışla, komşular, tırmanma değil, iyiniyetli ve anlaşmazlıkları gerçekten çözüme kavuşturmak amacıyla doğrudan diplomasi ve diyalog arayışı içinde olmalıdırlar.
Son zamanlarda, Fransa gibi bazı hükümetler sömürgeci geçmişlerinden esinlenen sakıncalı bir yaklaşım içindeler. Sömürgecilik döneminin pek çok halk için büyük acılardan başka birşey getirmediğini bu kadar mı çabuk unuttuk?
Büyük başkentlerden efendilerin iradelerini çevrelerindeki bölgelere dayatmalarına dayalı davranış biçimlerinin kabul gördüğü günler artık geride kalmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, daha adil bir uluslararası düzen tesis edilmesi amacıyla “Dünyanın Beşten Büyük” olduğunu savunagelmektedir. Eleftherios Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” sözleriyle çizdiği hedefe hizmet edecek şekilde, egemen hale gelmesini arzu ettiğimiz değerlerin ve bunları takip ederken sergilediğimiz yorulmazlık ve yaratıcılığın altını çizmek maksadıyla, dış politikamızı “Girişimci ve İnsani” olarak tanımladık. Bu nedenle, karşılıklı saygı ve sorunlara hakkaniyetli çözümler bulunması ilkelerini vurguluyoruz.
Bu nedenle, esasen Türkiye ile Yunanistan arasında hâlihazırda mevcut olan ikili mekanizmaları yeniden canlandırma nihai hedefiyle, NATO'nun ayrıştırma ve Almanya'nın gerilimi azaltma girişimlerini desteklemekteyiz. Atina'nın, bunların iki farklı şey olduğunu anlamasını umuyoruz. Türkiye, iki komşu arasında doğrudan çözülmesi gereken konularda diğer taraflarla müzakere etmek ve anlaşma yapmak istemeyecek kadar Yunanistan'a saygı duymaktadır.
Doğu Akdeniz'deki temel hedeflerimiz bellidir:
- deniz sınırlarının adil ve hakkaniyetli şekilde belirlenmesi;
- kıta sahanlığı haklarımızın maksimalist ve aşırı deniz sınırı iddialarına karşı korunması;
- adil gelir paylaşımı mekanizmasının kurulmasıyla Kıbrıs Türkleri’nin Ada’nın açık denizdeki kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması;
- Kıbrıslı Türkler dâhil tüm tarafların katılımıyla gerçek, kapsayıcı, adil ve hakkaniyete dayalı açık deniz enerji işbirliği mekanizmalarının (bu doğrultudaki öneriler hala masadadır) Doğu Akdeniz'de oluşturulması.
Deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda hiçbir yetkiye sahip olmayan AB aracılığıyla Türkiye’ye bir dizi maksimalist iddia dayatılamaz. Türkiye'den sadece 2, Yunan anakarasından ise 580 kilometre uzakta olan Meis (eski adıyla Kastellorizo) gibi küçücük bir ada için 40 bin kilometrekarelik kıta sahanlığı iddiasında bulunarak Türkiye'nin açık denizlere ve kendi deniz yetki alanlarına erişimini kesemezsiniz. Hiçbir yasa, mantık veya temel adalet duygusu bu konuda aksine bir argümanın öne sürülmesine müsaade etmez.
Ayrıca, bölgedeki en uzun kıyı şeridi, artan nüfusu, üretim kapasitesi ve enerji talebine sahip olan Türkiye gibi bir ülkeyi, kendi etrafındaki zenginliklerden mahrum bırakma girişimleri de gerçekçi değildir. Daha önce defalarca kez söylediğimiz gibi, bu olmayacak.
Bu sebeple Türkiye, temel çıkarlarına zarar verme teşebbüslerine izin vermemekte elbette kararlı bir duruş sergilemektedir. Bölgedeki deniz kuvveti varlığımızı saldırı amaçlı olarak değil, kendi kıta sahanlığımızdaki (16 yıl kadar önce uluslararası hukuka göre ilan edilmişti!) sismik araştırma faaliyetlerimize müdahaleye karşı meşru müdafaa için bulundurmaktayız.
Esasen, diyalog ve müzakere, uluslararası hukukta deniz sınırı meselelerini ele almak için öncelikli ve birincil araçtır. Bu nedenle, Yunanistan'ın Türkiye ile tüm diyalog kanallarını önkoşul olmaksızın yeniden canlandırmasını bekliyoruz. Önkoşullar karşı önkoşullar doğurur (inanın, biz de kendi açımızdan epeyce önkoşulla gelebiliriz) ve bu yüzden bunlar, iki komşu arasında müzakere fırsatı aramak için iyi bir yol değildir.
Her kriz aynı zamanda bir fırsat yaratır ve barış içinde ilerlemek için bunu değerlendirmeliyiz. Her müzakere sürecinin karşılıklı al-ver’e yol açacağı da açıktır. Diğer seçenekse, sorunları halının altına süpürmek ve ortadan kalkmalarını veya başkalarının bunları sizin için çözmesini ummaktır. Bununla birlikte, sorunlar kendiliğinden kaybolmak bir yana, zaman geçtikçe daha da karmaşıklaşır. Gelecek kuşaklara bir barış ve güvenlik mirası bırakmak için güçlü, etkili ve akılcı liderliğe ihtiyaç duyuyoruz. Bu, Türk tarafında mevcuttur. Bugün yaptıklarımız sadece bugünü değil, yarını da belirleyecek ve sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Türkiye, Yunanistan'ın tercih edeceği yoldan ilerleyebilir. Aslında hangi yoldan gideceğimize dair tercih, ne Türkiye ne Fransa ne de bir başkasının değil, Yunanistan'ın değerli liderlerinin ve halkınındır."
Yorumlar