Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı konuşmada "Eylülün son haftasına kadar Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge oluşumunu kendi istediğimiz şekilde fiilen başlatmakta kararlıyız.” İfadelerini kullanmıştı. Hürriyet yazarı Hande Fırat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının perde arkasını kaleme aldı.
Fırat’ın ‘Erdoğan’ın konuşmasının şifreleri: Güvenli bölge müzakerelerinde ne oldu?’ başlıklı yazısı şöyle;
“TÜM gelişmeler bizim istediğimiz güvenli bölge ile muhataplarımızın kafasındaki güvenli bölge arasında çok ciddi farklar olduğunu gösteriyor.
İdlib tarafında milyonlarca yeni sığınmacı tehdidiyle karşı karşıya bulunan Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki duruma daha fazla seyirci kalma şansı yoktur. Geçtiğimiz günlerde de ifade ettiğim gibi, eylülün son haftasına kadar Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge oluşumunu kendi istediğimiz şekilde fiilen başlatmakta kararlıyız.”
Tartışılan kritik başlıklar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı kritik açıklamanın bir bölümü böyle. Erdoğan’ın AB’ye yönelik de bir çağrısı vardı. Cumhurbaşkanı’nın bu mesajları vermesinin ardındaki gelişmeleri ve Ankara’nın stratejisini inceleyeceğiz. Adına “zorlayıcı diplomasi” diyenler var ama baştan söyleyelim: “Ankara, ABD tarafından oyalanmaktan ve ABD’nin ikili oynamasından” bıktı. Her ne kadar bu satırların yazıldığı saatlerde iki ülke arasında Türk ve ABD helikopterleri güvenli bölge birinci safha uygulamaları kapsamında üçüncü ortak uçuşunu yapsa da gerçekte bir ilerleme yok. Madde madde gidelim.
Türk-ABD heyetleri, ABD Başkanı Trump’ın 32 kilometre açıklamasının ardından güvenli bölge derinliği için masaya bu rakamdan oturdu.
Ankara’nın deyimiyle “ikili oynayan” ABD, terör örgütü PYD/YPG ile de görüşmeler yürüttü. Terör örgütü 5-14 km aralığında derinliğe “Tamam” dedi.
ABD bu kez masaya terör örgütünün talebiyle oturdu. Ankara müzakerelerde tepki gösterdi, “Önümüze terör örgütünün talebini nasıl koyarsınız” dedi.
Türkiye’nin istediği derinlik talebi karşılanmasa da yaklaşık bir ay önce ABD, terör örgütü YPG/PYD’nin çekileceğini ve tahkimatlarının etkisiz hale getirileceği sözünü verdi.
Verdi de ne oldu? Hiçbir şey... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dünkü sözleri söyleme noktasına getiren tam da bu: “Hiçbir şey olmaması” ya da ABD’nin ikili oynaması. Çünkü ABD’nin sözüne rağmen sadece helikopterler uçtu.
Ankara’nın “Terör örgütüyle angajmanınızı kesin” demesine rağmen ABD terör örgütü mensuplarını eğitmeye, donatmaya devam etti. ABD’nin terör örgütü ile angajmanı değişmedi, değişmiyor.
Terör örgütü çekilmedi. Ankara, çekilme olduğunda bu çekilmenin kendi güvenlik güçleri tarafından da doğrulanmasını istiyor. Kısacası “Askerim bölgede olsun” diyor.
Amerikalılarla yapılan görüşmede hem bunlar anlatıldı hem de “Savsaklıyorsunuz, geciktiriyorsunuz” uyarısı yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan gelinen noktayı ve Ankara’nın kararlılığını 21-25 Eylül’de BM Genel Kurulu için gideceği New York’ta ABD Başkanı Trump’a son kez anlatacak. Ya ABD sözünü tutacak ya da Türkiye kendi göbeğini kesmek zorunda kalacak.
Elini taşın altına koy Avrupa Birliği
Gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye mesajına... Erdoğan,“İdlib’deki gelişmeler yeni bir sığınmacı tehlikesini ortaya çıkardı. Güvenli bölge olmazsa, kapıları açmak zorunda kalırız” dedi. Peki Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği’nden ne istiyor?
AB sözünü tutmadı, maddi destek yok.
AB siyasi süreçlerin hiçbirinde yok.
Sadece izleyici ama “Mülteci gelmesin” çığlığı atıyor
Ankara diyor ki “Hiçbir şey verme, destek olma ama kendin için sürekli ‘Mülteci istemiyorum’ çığlığı at. Böyle bir dünya yok.” En son 2018 tarihinde İstanbul’da bir araya gelen dörtlü zirvenin tarafları; Fransa ve Almanya başta olmak üzere “mülteci istemeyen” AB ülkeleri de elini taşın altına soksunlar. En azından Putin’i arayarak baskı oluşturabilirler.”
Yorumlar