Eski Başbakan Adnan Menderes’in kurduğu hükmet 1960’ta yapılan darbe ile devrilmiş ve Menderes idam edilmişti. Yazar Sedat Ergin, Adnan Menderes hakkında yazdığı yazıyı köşesine taşıdı.
Ergin’in ‘Menderes’in asılmasının yol açtığı tarihsel kırılma’ başlıklı yazısı şöyle:
“Eğer varit ise ordu adına Milli Birlik Komitesi’nin idam kararının tasdikine icbar edilmesi (zorlama yapılması) haksız ve kanunsuzdur. Ordu adının böyle bir mevzuda kullanılması, Türk ordusunun ebedi şerefine karşı saygı duygusu ile telif olunamaz” diye konuya giriyor İsmet İnönü, Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e gönderdiği mektupta.
İnönü’nün mektubu 13 Mayıs 1961 tarihini taşıyor. Yassıada’daki mahkemenin Adnan Menderes hakkında verdiği idam kararının infaz edilmesinden dört gün öncesi...
İnönü, Menderes’in asılması halinde bunun ordu ile toplumun geniş bir kesimi arasında yol açacağı kırılmayı, bırakacağı kalıcı hasarı bütün boyutlarıyla sezmiştir. Şöyle devam ediyor mektubunda: “Ordu tesiriyle bir infaz muamelesi millette orduya karşı deva bulmaz bir kırgınlık yaratacaktır. Millet ile ordu arasında girecek böyle bir hatıranın tepkisini düşünmek insana dehşet veriyor.”
İsmet İnönü’nün bu girişimi hiçbir sonuç getirmeyecektir. Milli Birlik Komitesi (MBK) içinde çoğunluk -Orgeneral Gürsel başta olmak üzere- idama karşı durmakla birlikte, kurul içindeki bir kanadın ordudan gelen baskıların etkisiyle son anda saf değiştirmesiyle, karar infaz yönünde değişecek ve Menderes 17 Mayıs günü asılacaktır.
Başbakan Yassıada’da hücrede ölümü beklerken, eşi Berin Menderes, infazdan tam bir gün önce 16 Mayıs’ta küçük oğlu Aydın Menderes’i de yanına alarak, yardımını istemek üzere -son çare- İsmet İnönü’yü ziyarete gider. Aydın Menderes, o görüşmeyi yıllar sonra gazeteci Altan Öymen’e şöyle aktaracaktı: “İsmet Paşa’nın yüzünde derin bir teessür gördüm. Göz pınarları doluydu diyebilirim. ‘Çıldırmış vaziyetteler. Söz dinlemiyorlar. Her şeyi yapmaya çalıştım’ dedi...”
Yukarıdaki alıntıları Altan Öymen’in yeni yayımlanan “Umutlar ve İdamlar, 1960-1961” başlıklı son kitabından aktarıyorum.
Öymen’in son çalışması, Demokratik Parti’nin 1950-60 yılları arasındaki on yıllık dönemini iki bölüm halinde anlattığı “Öfkeli Yıllar”, “Ve İhtilal” başlıklı kitaplarından sonra serinin üçüncü kitabını oluşturuyor.
Öymen, bu kez 1960-61 dönemine odaklanıyor. Kitabın ilk bölümünde Ankara’daki ünlü 555K yürüyüşü, Harbiyeliler yürüyüşü gibi 27 Mayıs’ın hemen öncesindeki kritik olaylar işleniyor.
Bunu izleyen bölümde, Öymen, darbe sonrasında MBK’nın işleyişi, Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tasfiye edildiği 14’ler olayı, demokrasiye geçiş süreci, Kurucu Meclis’in oluşumu, Yassıada yargılamaları ve idamlar gibi o dönemin en önemli olaylarına ilişkin tanıklığını, sıkça arşivlere de başvurarak çarpıcı bir anlatımla aktarıyor.
Öymen’in tanıklığı çok yönlü. Gazeteci olarak o dönemde yaşanan olayların büyük bir bölümüne yakından tanıklık etmiş, örneğin Yassıada duruşmalarını izlemiştir. Kitapta, 555K’da Kızılay Meydanı’ndaki göstericilerden biri olarak da karşımıza çıkıyor Öymen. Ayrıca, Ankara’daki Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanı sıfatıyla Kurucu Meclis’e seçilip, yeni anayasanın hazırlanmasında da rol almıştır
Kitap birçok düzlemde değerlendirilebilir. İhtilalci askerlerin tasarruflarına ilişkin aktarılan olayların önemli bir bölümü, bugün baktığımızda, ordu kurumunun neden siyasetin dışında kalması gerektiği hususunda birçok öğretici ders içeriyor.
Yazar, idamların yol açtığı tahribatı kuvvetli bir dille vurguluyor. Yeni anayasanın referandumda yüzde 61.7 oranı ile kabul edilmesinden sonra ülkede umutlu bir döneme girilmesine karşılık, idamların bu umutlu beklentileri yok ettiğini, memleketin büyük bir mateme girdiğini anlatıyor.
Kitabın bitimindeki “sonsöz”, darbeye yol açan süreçte siyaset sınıfının tutumuna dönük bir muhasebeyle kapanıyor. Burada ülkedeki siyaset kültürünün nasıl olup da darbeye uygun bir ortam yarattığı sorusuna yanıt arıyor Öymen.
Bu noktada Öymen CHP’li kimliğiyle bir özeleştiri de yapıyor: “Bizim iktidara bakışımız gereğinden fazla katıydı. Hele biz gençler iktidarın attığı her adımı yanlış ve zararlı görmeye alışmıştık.”
DP’ye gelince, Öymen’e göre, “İktidar partisinde de tolerans eksikliği çok erken başlamıştı. Sertleşme tırmandıkça iktidarın muhalefete karşı önlemler getirme merakı baş gösterdi”. Bu, muhalefeti ve basını sorgulamak üzere Meclis’te tek taraflı bir Tahkikat Komisyonu kurulmasına kadar uzanmıştır.
Muhasebenin vardığı sonuca gelince... Öymen’e göre, temel sorunlardan biri, çokpartili demokrasinin uygulanmaya başladığı 1950’li yıllarda “Dönemin siyasal ilişkilerinde birbirine karşı tahammül duygusunun az olmasıdır”.
Öymen, yakın tarihimize ışık tutan önemli bir belge kitabı daha gelecek nesillere bırakıyor. Bu, değerli bir hizmettir.”
Yorumlar