FETÖ'nün darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal Kapsamında FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen bir hakim, HSK Genel Kurulunun ihraç kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali ile yoksun kaldığı maddi ve özlük haklarının yasal faiziyle iadesi istemiyle Danıştayda dava açtı.
Dava dilekçesinde, HSK kararlarının, Anayasa'ya, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'na ve ilgili mevzuata aykırı olarak usule ilişkin işlemlere riayet edilmeden, hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan, hakimlik teminatı ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek adli soruşturma sonucu beklenmeksizin tesis edildiği, genel geçer gerekçelerle davacının terör örgütü üyesi olduğu kabul edilerek ve adının basına sızdırılması suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürüldü.
Davaya bakan Danıştay 5. Dairesi, HSK kararının iptali istemi ile tazminata ilişkin istemleri oy birliğiyle reddetti.
Gerekçeden
Dairenin gerekçesinde, davacının 24 Ağustos 2016'da HSK Genel Kurulu kararıyla meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verildiği, bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin de 29 Kasım 2016'da reddedildiği belirtildi.
Davacının, ceza yargılaması sonucunda İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği hatırlatıldı.
Davacı hakkında ByLock tespit tutanakları ile tanık beyanlarına da yer verilen gerekçede, dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıktığı vurgulandı. Gerekçede şu tespitler yapıldı:
"Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle 'ulusun varlığını tehdit eden bir tehlike'nin bulunduğu açıktır. Darbe teşebbüsünün faili FETÖ'nün kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin yaşanan durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır."
Gerekçede, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bu açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediği belirtildi.
Böylece davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı maddi ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte iadesi isteminin de reddi gerektiği kaydedildi.
Yorumlar