Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsviçreli mevkidaşıyla yaptığı görüşmenin ardından açıklamalarda bulundu.
Çavuşoğlu'nun açıklamalarından satır başları:
“Kalıcı bir ateşkes için çaba sarf ediyoruz. Diğer taraftan göç konusunda da daha samimi bir işbirliği yapmamız gerekiyor.
Lübnan'daki gelişmeler konusunda da destek olmamız lazım. Ticaretin devam etmesi gerekiyor.
Gerek ikili meseleler, gerek ilişkilerimiz, gerek bölgesel konularda son derece verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Çalışma yemeğinde de daha detaylı ele alacağız bazı konuları.
Doğu Akdeniz
Maalesef gerginlik arttı. Ama bunun sorumlusu Türkiye değil Yunanistan'dır. Biz faaliyetlerimizi başlatmak için 2018'e kadar sabırla bekledik. Oysa hem Yunanistan, hem Rus Kesimi 2000'li yıllardan itibaren Türkiye'yi dışlayıcı çalışmalara başladı.
Son zamanlarda bazı AB ülkelerinin, özellikle dönem başkanı Almanya'nın ricası üzerine iyi niyet gösterisinde bulunduk. Diplomasiye alan açmak için faaliyetlerimizi geçici olarak durdurduk. Fakat tam bu süreç içerisinde Yunanistan, Almanya ve diğer ülkelerden habersiz Mısır'la bir anlaşma imzaladı. Bu iyi niyetle bağdaşmaz. Anlaşmanın içeriğinden bağımsız olarak, bu ülkeler ve AB çaba sarf ederken, Yunanistan'ın bu adımı atması kabul edilemez. Geldiğimiz noktada suçlanacak bir ülke varsa bu Yunanistan'dır.
Biz Oruç Reis'i kendi kıta sahanlığımıza gönderdik. 2009 ve 2012'de ruhsat verdiğimiz alanlara gönderdik. Biz tabiki tırmanma istemeyiz. Ama Yunanistan'ı aklı selim davranmamız lazım. İki gün önce yaptığı gibi Oruç Reis'i taciz girişiminde bulunmasın, bunun karşılığını alır. Tüm ülkelerle oturup Doğu Akdeniz'de oturup hakça paylaşıma biz varız. Yunanistan, kuralları ben belirlerim diyorsa bu böyle işlemez.
Yunanistan'ın bu maksimalist yaklaşımlardan vazgeçmesi lazım. Meis adası Türkiye'ye 2 kilometre uzaklıkta, Yunanistan anakarasına 580 kilometre uzaklıkta. İsviçre'nin arabuluculuk teklifleri oldu. Biz prensip olarak tamam dedik.
Fransa'nın gerginliği artırıcı adımlardan kaçınması gerekiyor. Kabadayılıkla bir yere varamazlar. AB'nin güvenilir bir örgüt olarak diyaloğu desteklemesi gerekiyor.
Libya ve Ortadoğu
Türkiye'nin hiç kimsenin toprağında gözü yoktur. Türkiye gittiği yere adalet götürür. Suriye'deki barış için, özellikle 4 milyon Suriyeli göçmen için yaptığımız çabaları görmeden Türkiye, Suriye'de derseniz bu haksızlık olur. Terör örgütüne karşı teslim olmamızı beklerseniz o da hayalci bir yaklaşım olur.
Benim soru şu. Suriye'de DEAŞ'la Türkiye mücadele ederken, yabancı teröristleri yakalayıp gereken işlemi yaparken Türkiye çok iyi, ama PKK'yla mücadele ederken 'Türkiye, Suriye'de'. Bu çifte standarttan kurtulmalıyız.
Diğer taraftan Libya'da biz meşru hükümetle çalışıyoruz. Bugün Türkiye olmasa Trablus'ta bir şehir savaşı olacaktı. Bugün Hafter bile ateşkes diyorsa bu sahadaki dengenin sağlanmasındandır. Bizim oralarda askeri konuşlanma veya ülkeyi ele geçirme gibi bir derdimiz yok. Biz Hafter'e destek veren, Mısır, Fransa, BAE ve Moskova'ya sormak yerine, Türkiye'nin barış çabalarını sorgularsanız Türkiye'ye haksızlık etmiş olursunuz. Her ülke kendi çıkarlarını, haklarını korumakla mükelleftir. Bizim de yapmaya çalıştığımız budur.
İsrail-BAE anlaşması
Her şeyden önce bu anlaşmanın yanlış olup olmadığına bakmak için Filistin'in tepkisine bakmak lazım. Bu anlaşmayı desteklemek mümkün değildir. Bu anlaşmanın amacı ölü doğdu dediğimiz, 100 yılın anlaşmasına destek bulmaktır. Bu anlaşma iki devletli çözümü ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu anlaşma BAE'nin üyesi olduğu Arap Ligi'nin ve Arap Barış Planı'nın tek taraflı ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. BAE, tek taraflı bir şekilde Arap Barış İnisiyatifi'ni ortadan kaldırmaya çalışıyor. Zaten Abu Dabi yönetimi Filistin yönetimini zayıflatmak için her türlü oyunu çevirdi.
Bazı Arap ülkelerine de Filistin konusunda sesinizi fazla çıkarmayın diye baskı yapıyorlar. Kendi çıkarları uğruna Filistin davasına ihanet ettiklerini de açık net şekilde söylüyoruz.”
Yorumlar