27 Mayıs darbesinin olduğu gece Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy da Çankaya Köşkü’ndeydi. Sabaha karşı uyandırıldı. Tank seslerini duydu, pencereden dışarı baktı. Metalik sesiyle homurdanan tankı gördü. Namlusu köşke doğru çevrilmişti. O an aklına Irak ihtilâli geldi. Henüz üstünden iki yıl geçmişti. Osmanlı hanedanından Prenses Fazile ile evlilik hazırlıkları yapan Irak Kralı Faysal, darbeciler tarafından sarayında katledilmişti. Bayar ve Menderes ailesiyle sık görüşürlerdi. Bayar ailesine de o zamandan beri tehdit mektupları geliyordu.
“Adnan burada olsaydı”
Nilüfer Gürsoy bunları düşünerek annesi Reşide Hanım’ın yanına gitti. Babasını sordu. “Aşağı indi kızım” cevabını alınca o da aşağı indi. O sırada Berrin Menderes’i gördü. Yanında küçük oğlu Aydın Menderes de vardı. Berrin Hanım çok tedirgindi. Menderes o gün Eskişehir’deydi. “Aman beyefendi, Adnan burada olsa başka türlü mü olurdu acaba?” diye soruyordu. Bayar sakindi. “Artık çok geç” diye cevap verdi. Askerler gelince Nilüfer Hanım ve diğerleri yukarı çıktılar. Bayar darbecilere silah çekti, direndi. Ancak akıbet değişmedi. Onu korumakla görevli Muhafız Alay Komutanı Osman Köksal’ın içi kırmızı renkli arabasıyla köşkten götürüldü. Nilüfer Gürsoy köşkün önündeki bayraktan Cumhurbaşkanlığı forsunun indirilişini seyretti. Bayar’ın yaverleri de üniformalarındaki Cumhurbaşkanlığı alametlerini söküyorlardı.
“Küçümsemem geçmedi...”
O sıralar Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin genç asistanı olan Nilüfer Gürsoy, demokrasi tarihine kara leke olarak kazınan bu sahneleri çaresizce izledi. 60 yıl sonra o günleri dün gibi hatırlarken “O zamanki öfke ve isyanımdan arındım ve küçümsemem geçmedi” diyor. 27 Mayıs’ın ordu içindeki bir grubun hareketi olduğunu söylerken dış bağlantılarının ve içerdeki destekçilerinin tam olarak aydınlatılmadığını vurguluyor: “Bugünden 27 Mayıs’a baktığımızda daha geniş bir görüşe varabiliyoruz. Ortadoğu’da yakın zamanlarda yapılmış darbelerin bir benzeriydi. Ülkemize has olmakla beraber diğer darbelerin de bir örneğiydi. Petrole giden yolun üzerindeki ülkeler için çizilmiş bir Ortadoğu projesinin parçası olduk.
“Sorumlular yargılanmadı”
Ülke içinde 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren aktörler kimler? Bunun objektif bir araştırılmasına gidilmiş mi? Hiç sanmıyorum. 27 Mayıs’ı gerçekleştirenlerin hüviyetlerine baktığımızda çeşitli eğilimlerden kişiler görüyoruz. Amerika’ya dayalı olandan Rusya’nın KGB’sinde adı geçen geniş bir yelpaze içinde ‘Millî Birlikçiler’. Peki ya diğer yardımcıları? Bugüne kadar 27 Mayıs’ı hoş gören, görmeye çalışanlar? Bunların soruşturmaları yapıldı mı? 2012’lerde TBMM’lerde hazırlanan (benim de beyan verdiğim) darbe raporundan bir netice çıkacağını sanmıyorum.
Anayasa ihlali daha 27 Mayıs ile başladı. Darbeyi yapanlar Senato’ya girdi. Ömür boyu ‘Tabii Senatör’ diye ‘tabii’ olmayan, demokrasi dışı unsurlar olarak yerleştirildiler. Sanki 1945-46’dan beri verilen mücadelelerle demokrasi getirilmemişti! Darbe büyük bir projenin menhus bir parçasıydı.
“Tüm millet mağdur oldu”
1960’ta Türkiye’de Cumhuriyeti’nin darbeler dönemini başlatanlar, 27 Mayıs darbe sürecini gizli açık devam ettiriyor diyebilir miyiz? Bunun üzerinde düşünenlerimiz var mı? Varsa fikirleri nedir, bilmiyoruz. 27 Mayıs darbe mağdurlarına gelince. Darbenin mağdurları sadece bizler değil asıl mağdur milletimizdir.”
“103 milyon lirası var' dediler, 16 lirası çıktı”
Nilüfer Gürsoy, Yassıada’daki yargılama sürecini anlatırken “27 Mayıs’ta DP ve mensupları hakkında ileri sürülen düzmeceler teker teker sırayla gerçek olarak karşımıza çıktı, yaşadık. Suiistimal iddiaları, Atatürk’ü inkâr, Anayasa ihlâli... Babamın bankada 103 milyon lirası olduğunu iddia etmişlerdi, hesabından 16 lira çıktı. Köşkte ailesinin iaşesini bile kendi maaşından karşılardı” dedi
“O uğultuları hiç unutmadım”
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali tank sesleriyle uyandığı 27 Mayıs gecesini Hürriyet’e şöyle anlattı: “10 yaşımdaydım. Tank uğultularıyla uyandım. O uğultuları hiç unutmadım. Sonra askerler geldi. Büyükbabamın silah çektiğini, direndiğini biliyorum. Sonradan ondan da dinlemiştim, ‘İçimden bir ses katil olma dedi’ diye anlatmıştı. Darbeden 3-5 gün sonra köşkten ayrıldık. Çeşme’deki evimize gittik. Bir manga asker tarafından ev çevrilmişti. Dışarıyla temasımız kesikti. Gelen mektupları açıp okurlardı. Annem üniversitede asistandı. Sonra üniversiteye gitmedi diye işten attılar. Halbuki evden ayrılmasına izin verilmiyordu. Darbe olduğunda babam Almanya’daydı. Dönüşte havaalanında tutuklandı.
Bayar, Menderes, Polatkan ve Zorlu ülkeye çok değerli hizmetler yaptılar. Sadece uğradıkları hukuksuzlukla değil yaptıkları hizmetlerle de hatırlanmalarını istiyoruz.”
“15 Temmuz’da köprüdeydim, 27 Mayıs’ı hatırladım”
Prof. Dr. Akile Gürsoy da o gece köşkte darbenin çocuk şahitlerindendi: “27 Mayıs kanlı bir darbedir. Bir başbakan ve iki bakan asıldı, Yassıada sürecinde tutuklananlardan işkence ve kötü muamele sonucu pek çok kişi ölmüştü. 15 Temmuz gecesi ben tesadüfen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinde sabaha kadar mahsur kaldım. Köprünün üstünden jetler geçti. Büyük bir terör olayı sandım. Sonra darbe girişimi olduğunu öğrendim. 27 Mayıs darbesinde 8 yaşımdaydım. Her şeyi hatırlıyorum. Büyükbabam Bayar’ın Çankaya’dan alınıp götürülmesini, Yassıada mahkemelerini, idamları... Darbe girişimini öğrendiğimde 27 Mayıs’ta yaşadıklarım gözlerimin önünden geçti. Seçilmiş bir hükümete karşı gayri kanuni bir eylem tekrar yaşanıyordu. 27 Mayıs’ta milli irade yok sayıldı. Darbeyi sadece ordu içindeki bir grup değil onları destekleyen sivil gruplar yaptı. Bunların içinde üniversitelerden, medyadan ve diğer sivil çevrelerden birçok kişiler vardı.”
Yorumlar