Bunun için bilim insanları, 2 tür
‘ölümsüz' kanser hücrelerini besinden mahrum etti, bölünmesi ve kemoterapi ile
bağışıklık sistemine karşı korumayla ilgili gen aktivitesindeki değişikliği
izledi. Bilim insanları, kansere ‘açlık' çektirilmesiyle etkinliği gözle
görülür biçimde azalan DNA'nın birkaç bölgesi ile ilgili proteinleri
tanımlamayı başardı.
Biyologların dikkatini, kendini yok
etme sisteminden sorumlu Mcl-1 geni ile aynı adı taşıyan protein çekti. Tüm
sağlıklı ve birçok kanser hücrelerinde bulunan bu sistem, bir kısmı hücreyi
apoptozu (hücre intiharı süreci) tetiklemesine neden olan onlarca protein
moleküllerinden oluşuyor. Protein moleküllerinin bir kısmı da aksine apoptuzu
bastırıyor.
Sağlıklı hücrelerde ‘ölüm proteinleri'
ile Mcl-1 ve diğer benzer moleküller arasında denge korunuyor. Ama kanser
oluşunca bu denge Mcl-1 lehine kayıyor, bu yüzden tümör hücreleri, genelde
intihara zorlayan çok büyük DNA hasarlarına rağmen ölmüyor.
Rus bilim insanları, birkaç kısa RNA
molekülü oluşturdu. Bu moleküllerin bir kısmı Mcl-1'in aktivitesini
yükseltirken, diğer kısmı çalışmasını engelledi. Deneylerin gösterdiği gibi,
‘gelişmiş' proteine sahip kanser hücreleri kemoterapiye daha iyi direnç
gösteriyor ve daha az ölüyor. Proteine bağlı genin bastırılması ise aksine
kanser hücrelerini zayıflatıyor.