Yazar Hande Fırat, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir röportaj yaptı.
Fırat’ın Kılıçdaroğlu ile yaptığı röportaj şöyle:
“Yarın(bugün) bütün milletvekilleriyle ortak bir toplantımız var ertesi gün de Çorum’da bir şeker mitingimiz var. (Mitinge diğer partiler de davetli ittifakın bir araya gelişinin bir ilgisi var mı?) Hayır bu mitingin ana teması şeker vatandır vatan satılamaz. Dolayısıyla biz keşke MHP de gelse AK Parti de gelse, çünkü bazı yerlerde AK Parti milletvekilleri açıklama yaptılar şeker fabrikaları satılmasın diye, MHP milletvekilleri açıklama yaptılar şeker fabrikaları satılmasın diye ve hep birlikte onlar da gelip çıkıp konuşsunlar biz de şeker fabrikalarının satışına karşıyız diye düşündük. Bu sayede işçileri de yüreklendirirler böylece bütün siyasal partiler en azından şeker fabrikalarının satılmaması için görüş birliği sağlamış olurlar. Hükümet de geri adım atmış olur en büyük arzumuz da bu. Ve çağrıyı yaparken de bir siyasi parti bayrağıyla değil sadece Türk bayrağıyla gelin biz o çerçevede konuşalım diye de bir açıklamamız oldu zaten. Sadece Türk bayrakları olacak.
KESİNLİKLE ALACAĞIZ
(Demokrat Parti ile görüşmede ittifak konusu gündeme geldi mi?) Hayır gündeme gelmedi. Ama sandık güvenliğinin sağlanması gibi konular gündeme geldi. Onlar biz kurultay sonrası ve benim ameliyatım sonrası gelip bir sağlık dilemek ve kurultay sonrası tekrar genel başkan seçilmemle ilgili teşekkürlerini iletmek için geldiler. Tabii onlar da güçlü bir demokratik parlamenter sistemden yanalar bunu konuştuk zaten kendi aramızda da... Bu çerçevede aramızda bir görüş farklılığı yok. (İlkeler bazında ittifak olabilir mi?) Evet, yani benzer ilkeleri dillendiriyoruz şu anda en azından bu somut olarak ortaya çıkmış durumda. (Buna ittifak görüşmesi başlangıcı demiyoruz değil mi?) Hayır, demiyoruz. İttifak farklı, ilkeler bağlamında anlaşmak farklı. Biz şimdi ilkeler bağlamında geçmişte hayır bileşenleri diye ifade ediyorduk şimdi o hayır bileşenlerinin belli ittifaklar... Şu gerçeği artık biz kendi kendimiz kabullenmeye başladık; kesinlikle Cumhurbaşkanlığı’nı alacağız, en az yüzde 60’la. Alacağız dediğim, belli ilkelere inanan herkes var. Bütün partiler var. Güçlü bir demokratik parlamenter sistem, yargı bağımsızlığı, Türkiye’nin istikrarı, çatışma değil hoşgörü ve barış kültürünün egemen olması gibi; medya özgürlüğü gibi temel demokratik kavramlar etrafında birleşen herkes, her parti.
İTTİFAK TANIMLAMASI YAPMIYORUZ
(Meral Akşener’le ne zaman görüşeceksiniz?) Yakında ziyaretine gideceğim, genel başkan seçildi, özellikle telefon etmedim kendim bizzat gidip kendisini kutlayayım diye. Meral hanımla da oturacağız yani Türkiye’nin... Şöyle bir şey söyleyeyim; doğal olarak siyasal partilerin genel başkanları ve onların kurmayları bir araya geldiğinde Türkiye’nin sorunlarına değinmek zorundalar, oturup konuşmak zorundalar. Bunun adı ittifak olabilir, bunun adı güçlü bir parlamenter demokratik sistem nasıl olmalıdır denebilir, bunun adı ilkeler bağlamında buluşmak diye adlandırılabilir. Dolayısıyla bir özel ittifak tanımlaması yapmıyoruz daha geniş bir çerçevede hem sorunlara bakmak hem Türkiye’nin sorunlarını aşmak için nasıl bir strateji izlenmesi gerekir, bu konuda görüş alışverişinde bulunuyoruz.
DEREYİ GÖRMEDEN PAÇALARI SIVAMAYACAĞIZ
(Cumhurbaşkanı adayı?) Daha cumhurbaşkanlığı seçim kanunu ile ilgili bir teklif gelmedi. Kanun teklifi bekliyoruz. Kanun teklifinde neler olacak hangi ilkeler olacak, hangi kurallar olacak, bu kurallar yasal yani anayasaya uygun mudur aykırı mıdır bunları görmeden kendi kendimize dereyi görmeden paçayı sıvamak gibi bir davranışı doğru bulmuyoruz. Önce net tabloyu görüp ondan sonra o tablo üzerine düşüncelerimizi açıklamalıyız. Hem daha sağlıklı bir tartışma zemini ya da uzlaşma zemini bulmak açısından.
SELAMLARIMI SÖYLEYİN DEDİM
(Öztürk Yılmaz’la Selahattin Demirtaş’ın görüşmesini biliyor muydunuz?) Öztürk bey gitmeden önce bana sordu gitmek istediğini ifade etti ‘tabii gidebilirsiniz’ dedim, ‘benim selamlarımı da söyleyin’ dedim. Dolayısıyla Öztürk bey kendisini ziyarete gitti. Biz öteden beri milletvekillerinin tutuklanmasını doğru bulmuyoruz milletvekillerinin görev yeri parlamentodur ve bu görevi milletvekillerine veren de halkın kendisidir. Onu seçerek parlamentoya göndermiştir, parlamento dışındaki bir organın milletvekilini parlamento dışında bir organın uzaklaştırmasını hapse atmasını doğru bulmuyoruz. Yani bu yetki tümüyle parlamentoya ait olmalı. Ayrıca şu da çok önemli; diyelim ki parlamentoda görev yaparken suçüstü olmamak kaydıyla herhangi bir şekilde kişi yargılanabilir elbette. Dokunulmazlığı kaldırılabilir elbette. Buna da itirazımız yok. Ama bir ceza alacaksa eğer bunun da dönem sonuna atılması lazım yani milletvekilliği görevi sona erer ondan sonra eğer mahkum olacaksa hapishaneye girer.
ÖZEL PARTİ TANIMI DOĞRU DEĞİL
(HDP ile ittifak) Bilmiyoruz, şu anda bir özel parti tanımı yapmak doğru değil, çünkü bakarsınız belli konularda uzlaşabiliriz belli konularda uzlaşamayız yani ilkeler bağlamında söylüyorum; dolayısıyla ilkelerin neler olacağı da şuanda her parti kendisine göre belli ilkeler belli değerler tespit ediyor. Daha sonra bu ilkeler nedir ne değildir hangi partiye hangisi uyar onu göreceğiz. Ana ilkeler neydi, güçlü demokratik parlamenter sistemdi, yargı bağımsızlığıydı, medya özgürlüğüydü, din ve vicdan özgürlüğüydü, düşünceyi açıklama özgürlüğüydü, üniversitelerin özerkliğiydi. Yani sağlıklı bir demokraside var olan kurumların kendi ülkemizde de olmasını istiyoruz dolayısıyla buralarda görüş ayrılığı değil görüş birliğinin olması lazım görüş ayrılıkları Türkiye’nin kalkınmasında, kaynak dağılımında buralarda farklılıklar olabilir ama ana konularda farklılıkların olmaması gerekir diye düşünüyorum.
ERDOĞAN KAÇAK GÜREŞİYOR
(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 500 bin liralık tazminat davası) Yok 500 bin liram yok samimi söylemek gerekirse... Erdoğan kaçak güreşiyor. Ben kendisini FETÖ’nün siyasi ayağının bir numaralı sanığı olduğunu söyledim. Normalde benim hakkımda suç duyurusunda bulunması lazım. Tazminat davası niye açıyorsun kardeşim? Suç duyurusunda bulunacaksın, Kılıçdaroğlu suç işliyor diyeceksin, mahkemeye çıkması lazım diyeceksin. Ben de çıkacağım mahkemeye, Erdoğan’ın FETÖ’nün siyasi ayağının bir numaralı sorumlusu olduğunu ispat edeceğim. Bana bu imkanı vermiyor, savcılar da cesaret edip beni çağırmıyor, arkadaş sen bu suçlamayı neden yaptın diye çağırmıyorlar, tazminat davası açılıyor. Tazminat davalarını kazanır kazanmaz sonuçta hepsi AİHM’den döner. Ama işte halka bak ben dava açtım bana iftira attı demeye çalışıyor. Ben hiç kimseye iftira atmadım, hiç kimseye. Adımın Kemal olduğunu nasıl net olarak biliyorsam, Erdoğan’ın da FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı olduğunu biliyorum. Bu kadar açık bu kadar net söylüyorum. Bütün veriler, deliller, raporlar, tutanaklar, hepsi bunu gösteriyor zaten ikinci bir seçeneği yok. Bana dava açacaksa Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil Genel Başkan sıfatıyla açsın ben onu Cumhurbaşkanı olarak görmüyorum kendi kendine gelin güvey olmasın.
NASIL GÖZÜNE GİRERİM ARAYIŞI İÇİNDELER
(Sanatçılarla tartışma) Sanatçı morali nerede veriyor uçakta mı? Birinci açığa düştükleri nokta o. Kaç tane asker var uçakta? Kışlada mısınız? Hayır uçaktasınız, türkü söylüyorsunuz. Afrin üzerine söylüyorsunuz türküleri. Yaylalar türküsünü söylüyorsunuz. Daha şehitlerin kanı kurumadı. Gittiler de askeri birliği ziyaret ettiler oradaki askerlerle oturdular konuştular da biz itiraz mı ettik, hayır. Ben onlara şunu söyledim o türküyü bir şehit ailesinin bulunduğu sokaktan geçerken bunu söyle bakayım şehit ailesine moral vermek için bu türküyü söylüyorum diyor, söyle bakayım geç o sokaktan söyleyerek. Bunlar bizi gerçekleri göremez ve biz bir şekliyle söylediklerimizi nasıl aklayabiliriz onun arayışındalar. Bir de şu var; sanatçı dediğin insan dik ve onurlu duran bir insandır sanatçı gücün karşısında eğilmez güce karşı direnir. Bunun en güzel örneği Nazım Hikmet’in mezarının başında çizilen siluetidir. Rüzgara karşı yürür. Rüzgara teslim olmaz sanatçı. Bunlar rüzgara teslim olan kişiler. Acaba Erdoğan’ın gözüne nasıl girerim arayışı içinde bu türküleri söylüyorlar. Yoksa onların Afrin Harekatı’ymış, şehitlermiş, hiç umurlarında bile değil zaten.
DAVULLA ZURNAYLA GİTMEDİM
Ben onların o sanatçıların gitmediği çoğu karakola gittim. Eksi 25-30 derecede askerlerle beraber oldum. Üstelik eşimle beraber gittim ama hiçbir zaman oraya giderken davulla zurnayla klarnetle gitmedim. Davul, klarnet, zurna alacaksınız, türkü söyleyeceksiniz, birisini eğlendirmek için yapacaksınız onu yaparken de şehitleri kullanacaksınız. Benim ağırıma gider bu. Biz Afrin Harekatı’nın başından beri kahraman Türk ordumuzun dua ve sözlerimizle yanında olduk destek verdik. Başarı TSK’nındır.”
Yorumlar