Eski Başbakan Adnan Menderes 17 Eylül 1961’de darbe sonrası idam edildi. Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Menderes’in idamını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri darbe ve vesayetle olan mücadelesini köşesine taşıdı.
Selvi’nin yazısı şöyle;
“HER 17 Eylül’de Menderes’in idam sehpasına doğru yürüdüğü o fotoğraf gelir gözümün önüne. Sonraki kare, başbakanın, boynunda yaftayla idam sehpasında sallanan fotoğrafıdır. Demirel’in, “Başbakan olduğumda karşımda Menderes’in idam sehpasındaki fotoğrafı duruyor” dediği olay. Her 17 Eylül’de yüreğime bir ağrı oturur. O Menderes’in acısıdır. Çünkü bilirim ki orada sehpaya çekilen Menderes’in şahsı değil, milli iradedir.
Menderes’in idamından birkaç gün sonraydı. Bir gün evin kapısı çalındı. Bir polis memuru gelmişti. Elinde bir yazı vardı. “Söylemeye dilim varmıyor ama idam edilenlerin evine, onların kapısının üstüne idam hükmü asılır, şu kadar süre kalırmış” dedi. Berin Menderes, “Evladım” dedi, “Buna ne sen üzül ne ben üzüleyim. Sadece Menderes’i astıranlar ve bu yazıyı da buraya gönderenler utansın” dedi. İdam hükmü Menderes’in kapısına asıldı.
Darbecilerin zihniyeti böyleydi. Hem idam eder hem de idam hükmünü kapına asarlardı.
“Babam ve Ben” kitabında Aydın Menderes anlatıyor: “Biraz daha vakit geçti bu sefer de bir icra tebligatı geldi. Bu icra tebligatında idam masrafları talep ediliyordu. Bu masraflar ip ve cellat masraflarıydı.”
Darbeciler cömertlik yapıp sehpanın parasını istememişti ama Menderes’in ailesi, 150 lira tutan idam ipinin, celladın parasını ödemişti. Darbecilerin zihniyeti böyleydi. Hem idam eder, hem de cellat parasını isterlerdi.
Menderes’in idam sehpasındaki fotoğrafını çeken astsubay İsmail Şenyüz, infazdan sonra gittikleri orduevindeki havayı anlatırken, “Orada sevinenler de vardı. Ölüm olayına sevinilir mi? Valla sevinenler vardı. ‘Kuyrukların başı gitti’ diye” diyordu. Sevinenler arasında bir de hâkim varmış. İsmail Şenyüz, hâkimin, “40 kişiye idam verdim, 3 kişi idam mı olur” diye tepki gösterdiğini aktarıyordu.
Nasıl bir nefretmiş böyle.
Menderes’ten Erdoğan’a
Menderes’in üstünde idam gömleğiyle sehpaya doğru yürüdüğü fotoğrafı 15 Temmuz gecesi gözümün önünden gitmemişti. 15 Temmuz gecesi Hande Fırat’la birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yayına çıkması için ikna etmeye çalışırken, “Millet bizim ne dediğimizi merak etmiyor. Cumhurbaşkanı’nın ne diyeceğini merak ediyor. Millet Cumhurbaşkanı’nın yaşayıp yaşamadığını görmek istiyor” derken kafamda hep bu düşünce vardı.
Menderes’e bunu yapanlar 15 Temmuz’da eğer Erdoğan’ı ele geçirse ne yapmazdı?
Ahmet Davutoğlu ve arkadaşları AK Parti’yi eleştirerek istifa ederken, Abdullah Gül-Ali Babacan ekibi yeni parti kurarken, Erdoğan’ı eleştiriyorlar ama bir noktayı göz ardı ettiklerini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri vesayetle ve darbelerle mücadele sürecini... Başbakanlar gelir geçer, partiler kurulur partiler yıkılır ama demokrasi kavgamızda askeri vesayet ve darbelerle mücadele en önemli kilometre taşını oluşturur.
Askeri vesayet ve darbelerle mücadele
Bu ülkede darbeler oldu. Bu ülkede başbakanlar asıldı. Kimi başbakanlar şapkayı alıp gitmek zorunda kaldı, kimi istifa etmekle yetindi. Ama 27 Nisan’da bir başbakan çıktı muhtırayı geri çevirdi. Tabiri caizse 28 Nisan’da muhtıraya karşı muhtıra verdi. Bu ülkede tanklar ilk kez yola çıkmadı. Ne zaman tanklar yola çıksa, hükümet devrilir, Meclis’in kapısına kilit vurulurdu. Ancak 15 Temmuz’da bir Cumhurbaşkanı çıktı, tanklara karşı durdu. Milletini peşine takıp darbecilerin tanklarına, savaş uçaklarına karşı direndi ve kazandı.
Erdoğan’a karşı bayrak açanlar hadi başörtüsü mücadelesini anmıyorlar. Hadi Kürt sorunundaki ilerlemelere değinmiyorlar. Ama bari askeri vesayetin geriletilmesini, darbelerle mücadeleyi hatırlarından çıkarmasalardı. 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve arkadaşlarını yıllar sonra yargılayan başbakanın adıydı Erdoğan...
Erbakan başbakanken Genelkurmay’ı ziyareti sırasında omuz atılmasına, Osman Özbek isimli bir generalin çıkıp, başbakana, “P..venk” demesine değinmek bile istemiyorum.
Kütahya’da yaşananlar
Sanatçı Nejat Uygur, TSK rehabilitasyon merkezinde tedavi görüyordu. Erdoğan başbakandı. Eşi Emine Hanım’la birlikte Nejat Uygur’u ziyaret etmek istedi. Başı türbanlı diye başbakanın eşine izin verilmedi.
Bir bakan anlattı. 2007 yılıydı. Şimdiki bakan, o tarihlerde Erdoğan’ın danışmanıydı.
“Başbakan Kütahya programını tamamladı. Bakanlar ve milletvekillerinden oluşan bir heyetle havaalanına geçildi. Başbakan’ın makam aracı geçtikten sonra askeri havaalanının kapısı kapandı. Aralarında başörtülüler var denilerek bakanların makam araçları ve milletvekilleri içeri alınmadı. Başbakan’ın aracı geri geldi. Bir otobüs getirildi. Hepimiz otobüse bindik. Başbakan da otobüsün önüne oturdu. Havaalanına tekrar girdik, uçağımıza binebildik.”
Türkiye o günlerden bugüne geldi.
Bütün bunlar, 15 Temmuz’da, “Menderes’i koruyamadık ama Erdoğan’ı yedirmeyiz” diyen milletin azmi ve Erdoğan’ın liderliği sayesinde gerçekleşti.
Bu millet Menderes’i de, Erdoğan’ı da unutmaz...”
Yorumlar