Milli güvenliğimizi ilgilendiren alanlarda, sessizliği anlar, saygıyla da karşılarız. Ama evlatlarımıza ne olduğunu, doğal olarak bilmek isteriz. Bugüne kadar, bu tür operasyonları başarıyla yürüten, bu konuda dünyaya örnek olan kahraman askerlerimizin, neden böyle bir sonuçla karşılaştığını öğrenmek isteriz.Çok daha beter cehennemlere, sessizce süzülüp, teröristin hakkından gelip, güvenle çıkan kahramanlarımız, bu kez, neden böyle bir sonuçla karşılaştı, anlamak isteriz. Bu işte, siyasetin parmağı var mı, yok mu bilmek isteriz. Bu aziz milletimizin en doğal hakkı, bizim de milletimize karşı görevimizdir” dedi
Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siz, şehit anasını kongreye canlı bağlayıp, felaketten siyaset devşirme peşinde koşabilirsiniz. Biz koşamayız. Siz, sosyal medyada, meclis kürsülerinden linç kampanyaları başlatıp, şehitlerimizi sizden olmayana saldırmak için araç yapmaya cüret edebilirsiniz. Biz edemeyiz. Siz, ülkemize yaşattığınız her felakette takındığınız aymaz tavırla, ‘Şov devam etmeli’ diyebilirsiniz. Biz diyemeyiz. Demeyeceğiz! Bu olayların ardından, özellikle devleti idare edenlerin her sözlerine dikkat etmeleri gerekir. Devleti idare edenler, terör örgütünün alıkoyduğu evlatlarımıza, 'Esir' demez, diyemez. Devletin zirvesi, bu ülkenin kahraman evlatları için 'Esir' kelimesini kullanamaz. Siz hiç yabancı devlet görevlilerinin, kaçırılan vatandaşları için ‘esir’ dediğini duydunuz mu? Ciddiyet sahibi görevlilerden bunu duyamazsınız, çünkü bunun bir sebebi vardır.
Esir, savaşta alınan tutsaktır. Türkiye savaşmıyor, Türkiye terörle mücadele ediyor. Buradan Sayın Erdoğan’ı şiddetle uyarıyorum: Şuursuz şuursuz, keyfine göre söylediğin her söz, ileride karşımıza çıkar. Ve senin iş bilmezliğinin faturasını bu aziz millet öder. Unutma! Sen bu devleti, 83 milyon adına temsil ediyorsun. İşini ciddi yapacaksın, ağzından çıkana dikkat edeceksin.
Sayın Erdoğan; evlatlarımızı teröre şehit verdik. Milletimizin canı yanıyor. Türkiye’ye, afra tafra yapan Suud’ların kralı öldüğünde, ilan ettiğin yası, evlatlarımıza neden çok görüyorsun? Milli bir meselede, milli bir acıda, milli yas ilan etmek için daha neyi bekliyorsun? Rengini, şehitlerimizin, o kahramanlarımızın kanından alan ay yıldızlı bayrağımızı, yarıya indirmemekle, neyin hesabını yapıyorsun? Yoksa sen de minik ortağın gibi, ‘Aman canım, 13 kişi öldü diye yas mı ilan edilirmiş?’ diyorsun? Gara’daki operasyonda yaşananlar, senin için milli yas değilse nedir? Senin işin, kongre salonunda, yüreği yaralı bir anayı telefona bağlatıp, ‘şeref dağıtmak’ değil, o anaların evlatlarını yaşatmaktır. Gara’daki kahrolası o mağara, lebalep şehit doluyken; sen, ‘pandemiye rağmen kongre salonu lebalep dolu’ diye sevinemezsin. Böyle şuursuzluk, böyle aymazlık olmaz. Biz seni, böyle bir acının ardından, bir defalık da olsa, her zamanki lakayt tavırlarını bırakıp, gök kubbeyi katillerin başına yıkacak bir çalışmada görmek isterdik. Bir defalık da olsa, ayrıştırmak yerine, birleştirdiğini görmek isterdik. Bir defalık da olsa, kürsülerde, Ak Parti genel başkanını değil, memleketin Cumhurbaşkanı’nı görmek isterdik."