"İstanbul'da,
Sulh Hukuk Mahkemesi'nde dava bulunuyor. O davada, bu evin mühürlenmesine ve de
anahtarlarının teslimine dair verilmiş ara kararlar var. Burası boş ev
niteliğinde olan, tereke malı olan bir evdir. Dün akşam müvekkillerim, bu evi
bana göstermek istediler. Ben de arabayla bizzat kendilerini evin önüne kadar
götürdüm.
O sırada,
meğerse yine kanuna aykırı şekilde Can Ay ailesiyle birlikte girmiş,
kullanıyormuş. Dediğim gibi böyle bir yetkisi yok. Onun varsa müvekkilimin de
var. Dolayısıyla kimse, kimseye üstün olmadığı için mirasçılık anlamında böyle
bir yetkisi yok. Mahkemenin orayı, ona vermişliği de yok.
İçeriden
kendisinin eşi çıktı, kendisi ile gayet medeni bir konuşmamız oldu. Kim
olduğunu söylemedi. 'Ben konuşmam yönünde talimat aldım' dedi. Biz de 'Peki'
dedik ve 'İyi akşamlar' dedik. Sonrasında Can Ay, hakkımızda ben de dahil olmak
üzere şikayetçi oldular. Üçümüz hakkında, 'konut dokunulmazlığını ihlal'den suç
duyurusunda bulunmuşlar. Şikayetçi olmuşlar. Biz, evin kapısını, penceresini
zorlamışız; zorla içeri girmeye kalkmışız. Olay, savcılık makamına, nöbetçi
savcıya
intikal etti. Savcılık makamı, bu konuda herhalde açılmış bir dava olduğundan
hareketle adeta bu davada biz, sanki mahkum olmuşuz gibi sanki daha önce
vekiller, bu suçu işlemiş gibi 'Siz misiniz bir daha bu evin oraya gelen'
şeklinde bir akıl yürütmeyle gözaltı kararı verdi. Vekillerim, bu kız ve
annesi, 'konut dokunulmazlığını ihlal' gibi bir suçtan gece gözaltına
alındılar. Sabaha kadar nezarette kaldılar."