Büyük Türk milleti Anadolu'da 1000 yıldır varlığını sürdürmüş ve bu coğrafyayı vatan yapmıştır. bir coğrafyanın beşeri, ekonomik, sosyal, kültürel politiğini oluşturmak ve yükseltmek mevcut devlet ve millet yapısını hesaba katan gerçekçi bir analizin sonucudur.
1923 yılında kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti bu var olma mücadelesinin tarihi mirasını devralmıştır. Bugünkü vatanımız geçen yüzyılın ilk çeyreğinde başka toplumlara tahsis edilmek istenen küresel projenin hilafına, muhteşem bir mücadeleyle kazanılmıştır. Devlet siyasetimizin önceliği, uluslararası ilişkilerde mevcut sınır ve yapının korunmasına yönelik tedbirler olmuş, Kurtuluş Savaşımızla yarım kalmış küresel projelerin hala canlı olduğuna dair kaygıları beraberinde getirmiştir.
Yaşayan ve değişen küresel değişimler, ülkemizin güç ve etki kazanması stratejik ilişkilerin gözden geçirilmesini gerektirebilir. Jeopolitikten doğan stratejinin köklü değişimlere açık olduğunu söylemek bugün mümkün değildir. Emel sahiplerini uyarıyorum; Türkiye, önüne gelenin azarlayacağı, onun bunun tehditlerine boyun eğecek bir ülke görülemeyecektir.
Başkalarının ağzına bakmıyoruz, ağzımızdan ne çıkacağına baktırıyoruz. Uluslararası ilişkilerde ne kalıcı düşmanlıklar vardır, ne sürekli dostluklar vardır. Partimiz dış politika esasını bölgemizde ve dünyada barışı sürekli kılmak ve uluslararası işbirliğini genişletmek olarak amaçlamış, ancak bunun teslimiyetçilik olmayacağını önemle vurgulamıştır.