Sesi
çıkmayanların durumu daha tehlikeli... Adam beni alkışlıyor şimdi ya sonra
belki yuhalayacak. Adamı kazanacaksın. Ben hep şuna benzetiyorum. Kasanın
içinde elmanın biri çürükse o kısmını temizleyeceksin. Olmadı o zaman
atacaksın. Hoşgörü göstereceğiz. Ama taviz veremeyiz. Bunu yaparsak
diğerlerini, takımı kaybederiz. Adam çok koşuyor ama yetenekli değil onu
oynatamam.
“TOLGAY’IN ÇOK KIRILMALARI OLDU”
Bazen
tartışmalar olur. Oyun içinde bağırıyoruz. “Lütfen koş” da dersin, “Koş lan” da
dersin. Bu algılama ile alakalı. Bunu yapınca “Hoca ile oyuncu tartıştı”
diyorlar. Bazen hoca “Yavrucuğum koş” der. Adam dönüp “Bana niye yavrucuğum”
dedin diye tartışır. Adam isterse kafasına koymuşsa kavga eder. Hayat çok şey
öğretiyor. Adam bana bakarsa öğrenir. Öyle oyuncu var ki gelişme kaydeder ama
durup dururken “Bana güvenmiyorsun” der. Güvenmiyorsam burada ne işin var?
Şu an direkt
oyuncular arasında olan bir tanesi Tolgay’dır. Çok savaştı, arada bir
gelgitleri, duygusal kırılmaları oldu. Ama toparladı. Seyirci baskısını
taşıyamayan oyuncular oluyor, o zaman giderler. Devre arası geliyor gitmek
isteyen varsa yönetim ile konuşsun. Kalırsan çalışacaksın. Oynarsın, oynamazsın
bu iş çocuk oyuncağı değil, burası altyapı değil.
Maçlara hazırlanırken rakibe göre
plan yapıyor musunuz?
Osmanlı
maçının temposu iyiydi. Son 10 dakika oyun disiplininden kopmalar oldu. Hücuma
gidiyoruz, adamlar geliyor. Onların dağılması lazım, biz niye dağılıyoruz? Gole
gitmek önemli ama takımın yarısı önde yarısı arkada... Korner atıyoruz, gol
yiyoruz. Bu ne maçı ya! Böyle gol mü yenir yahu! Güzel maç demek, doğru
oynanması ve göze hoş gelmesi demektir. İşte bu ikisi olursa mükemmel...
Yetinmek değil, şükrederim. Bu işi yapıyorsak en iyisini yapacağız...