Nükleer anlaşmaya geri dönülmesinin ABD için "en iyi seçenek" olduğunu savunan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, "Ümit ediyorum ki ABD bölgeyi ve İran'ı daha iyi tanımıştır. Geçmişteki büyük hatalara düşmez, çünkü Ortadoğu'nun durumu çok değişken ve hassas" olduğunu belirtti. AA'nın haberine göre ABD Başkanı Donald Trump'ın arzu ettiği politikaları uygulayamayacağını, dünyadaki birçok devletin buna tepki gösterdiğini belirten Kasımi, nükleer anlaşma kararıyla ABD'nin yalnızlaştığını ileri sürdü.
Kasımi, AB ülkelerinin ABD ile olan ilişkileri nedeniyle Trump'ın İran'a yönelik politikalarını bir dereceye kadar düzeltebileceğini onu dünya, Asya ve Ortadoğu siyasetine ilişkin bilgilendirebileceklerini dile getirdi. Rusya, Çin ve ilgili devletlerin Trump'ı nükleer anlaşma konusunda "ikna edebileceğini" ileri süren Kasımi, "Trump'ın anlaması ve ikna olması gereken husus; nükleer anlaşmaya geri dönüşün ABD için en iyi seçenek olduğudur. Ayrıca başarısız olan yaptırım politikalarını da terk etmelidir. Çünkü bu gibi adımlar ABD'nin dünya kamuoyundaki itibarını zedelemektedir." ifadelerini kullandı.
Nükleer Anlaşma nedir, neleri içeriyor?
ABD Başkanı Donald Trump'ın çekilmeye karar verdiği İran ile yapılan nükleer anlaşma son yıllarda diplomatik alanda en çok konuşulan ve müzakere edilen konulardan biri oldu.
ABD İran ile nükleer anlaşmadan ayrılıyor
Trump'ın İran kararına dünyadan tepki yağdı
En az 10 yıl boyunca İran'ın nükleer silah edinmesini engellemeyi amaçlayan anlaşma, buna karşılık Batılı güçlerin İran'a yönelik ekonomik yaptırımları kaldırmasını içeriyordu. İran'ın nükleer enerjiyle ilgili faaliyetleri uluslararası camiayı uzun yıllardır meşgul eden konulardan biriydi. Özellikle 2000'li yılların başından, "Kapsamlı Ortak Eylem Planı" adı verilen anlaşmanın imzalandığı 2015 yılına kadar İran'ın nükleer programına yönelik iddialar hep gündemde kaldı.
ABD ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler, İran'ın nükleer silah üretme kapasitesine çok yaklaştığını ileri sürdü. BM ile birçok ülke İran'ın nükleer programını kısıtlamak ve Tahran yönetimini caydırmak amacıyla ekonomik yaptırımlara başvurdu. Yaptırımlardan etkilenen İran yönetimi ile P5+1 ülkeleri olarak adlandırılan BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya'nın yanı sıra Avrupa Birliği arasında yaklaşık üç yıl süren müzakerelerden sonra Temmuz 2015'te anlaşmaya varıldı.
Aslında İran'ın nükleer programı 1950'lerde ABD'nin yardımıyla başlayan çalışmalara dayanıyordu. 1979'daki devrimden sonra da İran'ın nükleer güce yönelik ilgisi devam etti. 2000'li yılların ortalarında dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad sık sık ülkesinin nükleer enerji elde etme isteğini dile getirdi. Ahmedinejad, 2006'da İran'ın nükleer enerjiye sahip ülkeler arasına resmen katıldığını duyurdu.
Bu yıllarda başta İsrail olmak üzere ABD gibi bazı ülkeler İran'ın nükleer silah elde etmek için çalışmalar yaptığını ileri sürdü. Tahran yönetimi ise nükleer programın barışçıl olduğunu savundu. Bu sırada başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar uyguladı.
Yıllar süren yaptırımlardan sonra İran ile Batılı güçler arasında müzakere yolları açıldı. İsviçre'nin Cenevre kenti ile Avusturya'nın başkenti Viyana'da aralıklarla yaklaşık 20 ay devam eden son müzakere sürecinden sonra 14 Temmuz 2015'te anlaşmaya varıldığı açıklandı. Anlaşmanın Ocak 2016'da yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı.
Anlaşma İran için neler getirdi?
Anlaşmanın İran tarafı için şartları ağırlıklı olarak nükleer programın sınırlandırılmasını içeriyordu. İran'ın, Natanz ve Fordo adlı iki nükleer tesisinde U-235 adı verilen parçalanabilir izotopu, uranyum heksaflorid gazının verilerek ayrıştırıldığı santrifüjleri bulunuyordu.
Dünyada, U-235'in yüzde 3 sıkıştırılmış halini içeren düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum, nükleer reaktör yakıtı üretiminde kullanılırken, yüzde 90 düzeyinde zenginleştirilmiş uranyum nükleer silah yapımında kullanılıyordu. Anlaşmanın imzalandığı tarihte İran 20 bin santrifüje ve tonlarca uranyuma sahipti. Bunun birkaç ay içinde 8 ila 10 nükleer bomba yapmaya yeteceği iddia ediliyordu.
Anlaşmayla santrifüj sayısı 2026'ya kadar 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlandırıldı. Üstelik bunlar en eski ve en az verimli santrifüjlerdi.
Ayrıca İran'ın uranyum stoku da yüzde 98 düşürülerek 300 kilograma geriletildi. İran'ın bu miktarı 2031'e kadar geçmemesi şartı getirildi. İran ayrıca uranyum stokunun zenginleştirilme oranını yüzde 3,67'de tutmayı kabul etti. Bu da sadece reaktör yakıtı üretiminde kullanılan zenginleştirilme oranıydı. Nitekim, anlaşma yürürlüğe girene kadar İran'ın tonlarca uranyumu Rusya'ya taşındı ve santrifüj sayıları da azaldı.
Anlaşmadan önce İran Arak kentinde ağır su nükleer tesisi yapımını sürdürüyordu. İran'ın karşısındaki ülkeler, ağır su reaktöründe harcanan nükleer yakıtın nükleer silah yapımında kullanılan plütonyum içermesi nedeniyle Arak'taki tesisin yok edilmesini istiyordu. Anlaşmayla İran, tesisin nükleer silah yapımında kullanılmayacak düzeyde plütonyum üretilmeyecek şekilde yeniden tasarlanmasını kabul etti. İran'ın 2031'e kadar yeni ağır su reaktörü inşa etmesine de izin verilmemesi maddesi anlaşmada yer aldı.
Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, İran'ın bu şartlar altında nükleer programını gizlice devam ettirme imkanını kaybedeceğini düşünüyordu. Bunun nedeni de İran'ın tesislerini uluslararası denetime açmayı kabul etmesiydi.
Anlaşma, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) yetkililerine, İran'ın nükleer güç tesislerinde denetim yapma hakkı sağladı. UAEA yetkilileri, anlaşma sayesinde santrifüjlerin üretimi, depolanması ve montajıyla ilgili tesislere erişim yetkisine sahip oldu.
Anlaşmayla İran'a yönelik yaptırımlar kalktı
Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği, uzun yıllardır İran'ın uranyum zenginleştirmesinin önüne geçmek için Tahran yönetimini hedef alan yaptırımlar uyguluyordu. Yaptırımların İran ekonomisine ciddi etkileri oldu. İran'ın sadece 2012 ile 2016 arasında 160 milyar dolarlık petrol gelirinden olduğu belirtiliyor.
"Kapsamlı Ortak Eylem Planı" ile İran, uluslararası pazarlara yeniden petrol satmaya devam etme imkanı buldu. Bunun yanında İran yönetimi, yurt dışındaki yaklaşık 100 milyar dolar değerinde dondurulmuş varlıklarına erişim hakkı kazandı. Tahran, ayrıca ticaret için küresel finansal sistemi kullanabilme imkanı elde etti.
Böylece İran ekonomisinin içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için yollar açılmış oldu.
Anlaşmanın ihlal edilmesi halinde ise İran'a yönelik yaptırımların 10 yıl için geri getirilmesi söz konusuydu. 10 yıllık sürenin 5 yıl daha uzatılması ihtimali de anlaşmada yer aldı.
Balistik füze teknolojisinin İran'a satışının 8 yıl boyunca devam etmesini içeren BM silah ambargosunun sürmesi de İran tarafından kabul gördü.
Trump'ın itirazları
ABD Başkanı Donald Trump, 2015'te başkanlık yarışına başladığında İran ile yapılan anlaşmaya itirazını hemen dile getirdi. Obama yönetiminin imzaladığı anlaşmaya karşı çıkan Trump, Kasım 2016'daki başkanlık seçimi öncesi ve sonrasında anlaşmayı, "dünyanın en kötü anlaşması" olarak niteledi.
Anlaşmanın diğer taraflarından Fransa ve Almanya gibi ülkelerin liderleri Trump'ı anlaşmadan çekilmemesi için ikna etmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Trump, İran'ı ABD'nin düşmanı olarak gördüğü, anlaşmanın İran'ın balistik füze denemelerini kapsamadığı, anlaşmanın bitiminden sonra İran'ın yeniden nükleer silah elde etme imkanına sahip olabileceği ve "aslında daha iyi bir anlaşma yapabileceği" gibi gerekçelerle "Kapsamlı Ortak Eylem Planı"na karşı çıkıyordu.
Nitekim, Trump ülkesinin İran'la nükleer anlaşmadan ayrılacağını ve askıya alınan ekonomik yaptırımların en güçlü şekilde yeniden hayata geçirileceğini açıklamasının yanı sıra yeni bir anlaşma için çalışabileceğini söyledi.
Yorumlar