AK Parti, Ankara ve İzmir’i açıklarken en çok merak edilen İstanbul’u ise Meclis’te yapılacak bütçe görüşmeleri sonrasına bıraktı. İstanbul adaylığı için iddia edilen Binali Yıldırım, Çin, Kırgızistan ve İran’ı kapsayan gezisinin dönüşü Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya konuştu.
Yıldırım’ın röportajı şöyle:
“Seçim döneminde sosyal ağlar ve sosyal platformları, sanal mitingler şeklinde siz de kullanacak mısınız?
Sosyal medyayı 2014 İzmir seçimlerinde belediye başkanlığı adaylığımda kullandım. Yoğun olarak bu geçtiğimiz milletvekili seçiminde, referandumda da kullandım. Bu mecra esasında bizim kuşağın çok iyi algılayamadığı, etkilerini, hedef kitlesini tam olarak kavrayamadığımız bir mecra. Halbuki bildiğimiz usullerle, yüz yüze propaganda, mitingler, bunların kapsama alanı şu anda sosyal medyanın daha altına indi. Yani interaktif iletişim özellikle belirli yaş grupları için kanaat oluşturmada vazgeçilmez bir mecra oldu. Bu değişimden mahrum kalmamak için mutlaka bu alana da girmeniz gerekiyor. Mesela ben geçen seçimde sosyal medya üzerinde tartışma programına katıldım, aykırı sorular soruldu, onlara cevap verdim. Yani korkmamak lazım.
Yine yapacak mısınız?
Biz siyasetçiyiz, siyasetçinin vatandaşla muhabbeti seçimden seçime olmaz; her zaman. Seçimden seçime gittiğiniz zaman zaten, seçim zamanı, "Hoş geldiniz, şimdiye kadar neredeydiniz" der.
Önemli olan, vatandaşla irtibatı her dönemde kurmak. O zor bir iştir, yani planlayarak yapılan bir iş olmaz, biraz sizin fıtratınızla ilgili bir şey. Yapıyorsanız zaten onun doğal olduğunu insanlar anlıyorlar ve ona göre size karşılık veriyorlar. O bakımdan ben aktif siyasete girdiğim ilk günden beri vatandaşla muhabbetimi hiç eksiltmedim, bulunduğum pozisyonun sihrine hiç kapılmadım ve aldığımız sorumlulukların. Koltuklardan güç almadık, o koltukları güçlendirecek, itibarlı hale getirecek işler yaptık. Allah nasip etti, milletimiz destekledi, bu noktaya geldik.
Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmenizin içeriği neydi? Yerel seçimle ilişkilendirildi o görüşme...
Aynı ittifak grubunda olmayan iki parti yerel seçimde herhalde sizin adayınız kim, sizin adayınız kim diye konuşmaz öyle mi? Bize kendisi geldi, tebrik etti, ziyaret etti, ona karşılık bir nezaket ziyaretidir. Artı, pazartesi (bugün) başlayacak bütçe görüşmeleri bu sistem değişikliğinden sonra yapılacak ilk bütçe görüşmesi, dolayısıyla bu konuda da bir istişarede bulunduk. Yani beklentiler nedir, ne yapılmalı, görüş alış verişinde bulunduk.
Başbakan veya Cumhurbaşkanı seçime girerken görevinden ayrılmıyor. Meclis Başkanı için de aynı kural geçerli midir?
Bu, daha önce karşılaşılan bir durum değil. Ama prensip olarak işin özüne bakarsak, diyelim ki genel seçim olacak, milletvekili seçimleri, Meclis Başkanı görevini bırakıyor mu? Bırakmıyor. Partisinden aday gösteriliyor mu? Gösteriliyor. Partiden aday gösterilince partili oluyor, parti faaliyetlerine katılıyor. Dolayısıyla Meclis Başkanlığı konumu değişmiş oluyor.
Bir başka şey, mesela bir milletvekili Cumhurbaşkanı adayı olsa, o da milletvekili olarak Cumhurbaşkanlığı adaylığına gidiyor, üstelik bu büyük ihtimalle bir parti başkanı olabilir, partinin ileri gelen birisi olabilir. Yani dolayısıyla işin özüne baktığımızda bu pozisyonların hiçbirinde ayrılma ihtiyacı gözükmüyor.
Adaylık süreci başladığından beri hakkınızda olumsuz siyasi dedikodular süreci başladı. Biri protokol meselesi, ikincisi (İstanbul) ilçelerdeki adayların belirleme sürecine itiraz ettiğiniz. Siz gerçekten böyle bir sıkıntı yaşadınız mı?
Ben bunları tebessüm ederek izliyorum. Bütün bu yazılan, çizilenleri okuyunca tebessüm ediyorum, "Ya ben bunları ne zaman söylemişim" diye de kendi kendime soru soruyorum. Bunlar benim dışımda konuşuluyor. Ancak, ben ömrü hayatımda makamların en yükseğinin, milletin gönlündeki makam olduğunu düşünüyorum; bakışım hep bu olmuştur. Ben 3 sefer görevi bıraktım, 4 sefer göreve tekrar döndüm, hiçbir hayal kırıklığı, umutsuzluk filan yaşamadım. Millet bize fırsat verir, imkan verirse çalışırız, tamam derse de orada da bırakmasını biliriz. Yani devlet umuru neyi gerektiriyorsa o yapılır.
Siyasi kariyeriniz sürekli “talep edilen adam" yönünde... Meclis Başkanlığı, Başbakanlığa geçişiniz, İzmir adaylığınız da öyleydi. Yine yerel seçimler ve yine Binali Yıldırım ve yine "aranılan ve istenilen adam" deniliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu benim için büyük bir mutluluk vesilesi. Yani vatandaşımız bir yerde ihtiyaç duyuyorsa bize, partimiz de bu ihtiyacı görüyorsa, bu millete, ülkeye hizmet için büyük bir fırsattır. Yani ben bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yani bazen nefsimize ağır gelse de memleket meselesi deyip her şeyi bir kenara bırakmalıyız, bunu herkes yapabilmeli diye düşünüyorum.
Önemli olan, insanların mutluluğu için, ülkenin refahı için, geleceği için çalışmak, fedakarlıksa fedakarlık, gönüllüyse gönüllü olmak. Yani bu konuda hiç zerre kadar tereddüdümüz olmadı, bundan sonra da milletimize, ülkemize konumumuz ne olursa olsun hizmet etmeyi kutsal bir görev olarak biliyoruz.
İzmir’de de öyleydi değil mi? İzmir’de de aday olma iradesi gibi bir şey koymadanız ortaya?
Tabi o zaman İzmirliler doğrusu istediler, hatta gazetelerde yazılar filan çıktı, İzmir için iyi olur diye adımız telaffuz edildi. Genel Başkanımız ve partimiz de bu talebe kayıtsız kalmadı ve İzmir Belediye Başkanlığına aday gösterildim. Ama gündem maalesef o kadar kötüydü ki biz İzmir’i, projeleri konuşma fırsatı bulamadık. 17-25 Aralık’la başladık, onunla bitirdik. Kasetler, konuşmalar, suçlamalar, seçim geldi. Ama şunu söyleyeyim; ben o zamanki anketleri hatırlıyorum, böyle testere dişi gibi, bir bakıyorsun yüzde 43’e yükselmiş, bir bakıyorsun yüzde 31’e inmiş. Birer hafta aralarla böyle gitti.
Biz o zaman kazanmaya çok yakındık, yani AK Parti siyasi tarihinin İzmir’de en yüksek oyunu aldı o seçimde. Bütün olumsuz şartlara rağmen yaklaşık 980 bin oy aldık.
Sizin çok size düşkün bir aileniz var; torunlarınız, hem Hanımefendi, çocuklar öyle. Onlar açısından zor olmuyor mu? Evde, "Meclis Başkanısın, yeter artık, bir de belediye başkanlığı falan olmasa" diyen oluyor mu size?
Yani kader çizgimizde ne varsa onu göreceğiz, bundan kaçış yok. Tabii ki her görevin kendine has farklı bir tatmin düzeyi var. Evdekiler için bu gelişmeler sürpriz oldu diyebilirim. Ev içi istişareye önem veren birisiyim. Ancak bir karara varınca, herkes her zaman arkamda olur, asla yalnız kalmam.
Ömrü, icraatlarla geçmiş bir insanım. Meclis Başkanlığı çok itibarlı, çok şerefli bir görev, kısa süre geçmesine rağmen, parti grupları ile olumlu bir ilişki tesis ettiğimi söyleyebilirim.
3600 ek gösterge sözü verildi. Yerel seçimlerden önce çıkar mı?
Tabii bu yürütmenin sorumluluğunda bir konu. Bununla ilgili vaatler verildi ve mutlaka vaatler yerine getirilir. Ben seçimden önce olur mu, olmaz mı noktasında takdir ederseniz ki kendi alanımda olmadığı için bir şey söylemem olmaz. Ama söz ağızdan çıktı bir kere. AK Parti'nin de özelliği verdiği sözün arkasında durmak. Gecikme olsa bile, mutlaka bu dikkate alınacaktır.”
Yorumlar