CHP tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilen Ekrem İmamoğlu, Sözcü gazetesinden Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı.
İmamoğlu, İstanbul’da bitmeyecek fırsatların olduğunu belirterek, “İstanbul kendi kaynağını oluşturabilir. Bu değeri oluştururken de "mutlak şeffaflık" gerekir. Ben, göreve geldiğimde, ilk iş İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tüm iştiraklerini uluslararası tecrübeye sahip firmalara denetime açacağım. Bu denetleme bir bütçe disiplini de getirecek" ifadesini kullandı.
Bütün kesimlerden oy alacağını belirten İmamoğlu, kazanamadığı durumda genel başkan adayı olup olmayacağı durumunda ise, “Şu anda tek odaklandığımız şey kazanmak. Ama dünyanın sonu da değil. Siyaseti bir günde bırakabilecek şekilde yapıyorum, benim mesleğim değil, bir görev bu. Genel başkanlığa gelince, şu anda sadece İstanbul'u düşünüyorum” dedi
İmamoğlu’nun verdiği röportaj şöyle;
“Yerel yönetimler ‘toplumsal barış'a bir katkı yapabilir mi? İstanbul bir başlangıç olabilir mi?
Yaşadığımız tüm sorunlar, tüm çatışmalar Ankara'dan değil, yerelden düzelir… Bu bazen kentsel planlama ile ilgili olur, bazen yaşam biçimi, bazen de sosyolojik travmalar; tümünün çaresi yerelden başlar. Toplumsal çatışmanın da siyasi kutuplaşmanın da bertaraf edileceği, kötü kentleşmenin önüne geçileceği, değişimin başlayacağı yer İstanbul'dur. Her güzellik İstanbul'la başlar ve bir anda Türkiye'ye yerleşir.
‘Eşitliğin, adaletin, demokrasinin yerel seçimle ne ilgisi var' diye düşünebilir insanlar…
Şehirler eşitlenme alanıdır. İnsanlar göç ederken şehirdeki imkanları yakalamak umuduyla geliyor. Şu anda bu sağlanamadığı için Türkiye'de varsıllarla yoksullar arasında derin bir fay oluştu. Bağcılar'da, Esenler'de, Sultanbeyli'de öyle büyük yoksulluk ve yoksunluklar var ve aradaki mesafe öyle açık ki… Bunu derhal kapatmamız lazım.
Mümkün mü?
Mümkün. Ben Beylikdüzü'nü biliyorum, ne yaptım, ne değişti… Gözlerimle görüyorum. Bize soruyorlar, "Sosyal yardımlar devam edecek mi?" diye. Hem de 3 katına çıkarak devam edecek. Ama asıl yapacağımız şu: Toplumun sosyal yardım ihtiyacını bitireceğiz. Gerçek çözüm bu. Yoksa "size bağımlı" bir toplum yaratmak çok adaletsiz bir siyasi metodoloji.
“Denetime açacağım”
Kentin bütçesi yeter mi, kaynak nereden bulunacak?
İstanbul'da asla bitmeyecek fırsatlar, kaynaklar mevcut, İstanbul kendi kaynağını oluşturabilir. Bu değeri oluştururken de "mutlak şeffaflık" gerekir. Ben, göreve geldiğimde, ilk iş İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tüm iştiraklerini uluslararası tecrübeye sahip firmalara denetime açacağım. Bu denetleme bir bütçe disiplini de getirecek.
Çok önemli bir karar bu, bize çok haber çıkar. Ama aynı zamanda bir personel tasarrufu da getirebilir belediyede…
Tam tersine ilave iştirakler kurup İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mevcuttaki istihdam kapasitesini artırabiliriz… Biz alın teri ile ekmeğini kazanan, işine gelip giden hiçbir emekçiye dokunmayız, başımızın üstünde yeri vardır. Her birinin haklarını da koruyacak bir sistem kuracağım.
İşine gelip giden derken?
E hiç işe gelmeden maaş alanlar var, malum.
Kültürel eşitlenme nasıl sağlanacak?
Nitelikli bir park yapmak bile bir çözümdür, inanın buna. Aynı parkta, farklı yaşam biçimlerinin bir arada bulunması eşitler insanları. Biri piknik yaparken, diğeri koşuya çıkar. Ertesi gün bir bakarsınız, piknik yapan da koşmaya başlamış… Dün 14. kütüphaneyi açtık Beylikdüzü'de. Birazdan en büyüğünü göreceksiniz, nasıl dolu. İnsanlar ne verirseniz onu alıyor. Toplumsal dönüşüm böyle bir şey, uçan köprüyle filan olmaz, olmuyor… Türkiye'ye "yerel yönetim devrimi" mesajı vermeliyiz. Ülkesinin tüm değerlerini bilen ve seven, ama aynı anda evrensel değerlerle bağ kurabilen bir nesil yetişmesine katkı sunan bir devrim.
Oysa AKP tam tersi ilkelerle kurulmamış mıydı? Hep diyorlardı ki "millet iradesi, barış"… Nasıl bugünlere geldiler sizce?
Güç zehirlenmesi ile metal yorgunluğunun bir kokteyli oldu herhalde! Bugünkü iktidar partisinin son dönemde yarattığı anlayışta belediye başkanı yok gibi. Daha açık söyleyeyim, belediye başkanı talimat alır durumda! Ben de diyorum ki; bizim talimat aldığımız tek yer var, o da halkın kendisi.
AKP çok sayıda köprü, tünel ve yol yaptı…
Tamam yaptılar da bunların tümü mühendislik işleri, dünyanın en kolay projeleri. İhtiyacı belirlersin, yaparsın, ne var bunda? Burada marifet şudur; bu işi yüz lira yerine elli liraya nasıl yaparım, bu işi insanların cebini yakmadan nasıl bitiririm? Neyle övünülüyor? Otobanlar, yollar, köprüler… Yapmayın, kimseyi aldatmayın. Bunları aştı artık toplum, başka bir şey bekliyor.
“Kazanamazsak başarısızız”
Partiniz CHP ne alırsa başarılı diyebiliriz?
Türkiye yorumu pek çok kritere bağlı, ama İstanbul için çok net; kazanırsak başarılıyız, kazanamazsak değiliz…
Kazanamazsanız Beylikdüzü de gitmiş olacak… Genel Başkanlığa mı yürüyeceksiniz o durumda?
Şu anda tek odaklandığımız şey kazanmak. Ama dünyanın sonu da değil. Siyaseti bir günde bırakabilecek şekilde yapıyorum, benim mesleğim değil, bir görev bu. Genel Başkanlığa gelince, şu anda sadece İstanbul'u düşünüyorum…
CHP seçmenini sandığa götürebilecek misiniz?
Hiç şüpheniz olmasın. Başlangıçta bir kırgınlık vardı seçmende, ama şimdi yüzde yüzü benimle birlikte. Göreceksiniz, 31 Mart'ta ben İstanbul tarihinde ilk defa herkesin ortak oyuyla seçilmiş bir Belediye Başkanı olacağım, buna AK Partililer de dahil. Her siyasi işaretle mitingim dinleniyor. Kimi rabia yapıyor, kimi Erbakan selamı, kimi bozkurt işareti, kimi yumruk havada, ben bayılıyorum.
Ön seçim yapılsaydı siz mi çıkardınız, başka bir isim mi?
Eğer adım zamanında açıklanmış olsaydı, yeterli sürede kendimi anlatsaydım, 24 Haziran'dan sonra yaşanan parti içi çatışma iklimi olmasaydı ben çıkardım… Ben burada da ön seçimle gelmiş bir belediye başkanıyım, üstelik kendim talep ettim bunu. Ön seçim yapamadık belki ama tüm ilçelerle konuşarak, paylaşarak ilerledik hep.”
Yorumlar